VALİ ŞILDAK: AKİF'İ ANLAMAK CUMHURİYETİ ANLAMAKTIR VALİ ŞILDAK: AKİF'İ ANLAMAK CUMHURİYETİ ANLAMAKTIR

TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ 13 KASIM 2022 SICAK GÜNDEM 1. Yüzbinlerce uyuşturucu göz altısında yüzde doksanının serbest kalması, ciddiyetsizliktir. Bir ülkenin sokaklarında seyyar simitçiden daha fazla uyuşturucu taciri olması kaygı veriyor! 2. Türkiye; ‘OECD Bir Bakışta Eğitim 2022’ raporunda, tüm eğitim kademelerinde, öğrenci başı eğitim harcamalarında ve öğretmenlerin maddi haklarında, son sırada yer alıyor! İÇ POLİTİKA 3. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararı, iktidarın dayatmacı siyasetinin, ortak aklı reddeden yaklaşımının ve Alevileri ‘bölme’ planının belgesidir. 4. Avrupa’ya iltica başvurularında Türk vatandaşları, Afgan ve Suriyelilerin ardından üçüncü sırada yer alıyor. EKONOMİ 5. Türkiye Varlık Fonu bünyesine alınarak iktidarın kontrolüne geçirilen eldeki son Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) zarar ettiriliyor! 6. Yeni Ekonomi Modeli ile gelinen aşamada; içeride bankalar hazine tahvili almaya zorlanırken, dışarıda Türkiye hazinesi tefeci faizine mahkum ediliyor! 7. Eylül’de kredi kartı ve banka kartlarıyla yapılan harcamaların tutarı yüzde 128 artışla 363 milyar TL’ye ulaşırken, kart sayısı 326 milyona çıktı. TARIM 8. 20 yıldır ülke tarım ve hayvancılığını çökerten iktidar, artık tarımda planlı üretim modeline geçileceğini ve başıboşluğa son verileceğini ilan ederek, gerçek suçluyu itiraf etti! DIŞ POLİTİKA 9. Rusya’ya yönelik yaptırımların büyük bölümünü kaldıran ilk AB ülkesi Hollanda oldu. Hollanda’yı başka ülkeler izleyebilir. 10. NATO Genel Sekreteri ve ardından İsveç Başbakanının ziyaretlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimleri gündeme getiren ifadeleri, bu iki ülke ve NATO ile pazarlıkların, ‘seçim kozu’ olarak kullanılacağını gösteriyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 13 KASIM 2022 2 1. Haftada 5 binden fazla uyuşturucu satıcısı veya imalatçısının gözaltına alındığı bir ülkenin sokaklarında seyyar simitçiden daha fazla uyuşturucu taciri olması kaygı veriyor. Gözaltına alınanların yüzde 90’ının serbest kalması, operasyonların ciddiyetsizliğini gösteriyor. İktidar, ülkedeki uyuşturucu ticaretinin hangi boyutlara ulaştığını gizliyor! Uyuşturucu baronlarının ve ikamet olarak Türkiye’yi seçtiklerinin art arda ortaya çıkması iktidarı rahatsız etti. 2020 yılında yine İstanbul-Sarıyer’de lüks villasında yakalanarak gözaltına alınan dünyanın en büyük kokain baronlarından Ürdün asıllı Filistinli Waleed Issa Khamayis de Brezilya tarafından çıkartılan iki ayrı kırmızı bülten ile aranıyordu. Bu kişinin Brezilya’da devam eden 8 tonluk uluslararası kokain organizasyonu davasında, hakkında 2017 yılında çıkartılan yakalama kararı üzerine, Türkiye-Brezilya arasında iade anlaşması olmadığı için İstanbul’a yerleşerek işlerini buradan yürüttüğü ortaya çıktı. İki yıl önce emniyetin açıklamasına göre ‘lüks villasında’ gözaltına alınan bu baron Brezilya’ya iade edildi mi, hâlâ Türkiye’de mi? Latin Amerika, Balkanlar, Rus, Gürcü, Azeri, Çeçen mafyalarının Türkiye’ye gelmesi, yakalananların çoğunda sahte Kuzey Makedonya pasaportu çıkması tesadüf olabilir mi? Geçen yılın mayıs ayında Kuzey Makedonya İçişleri Bakanlığı’ndan 9 üst düzey yetkilinin, suç örgütlerine rüşvet karşılığı pasaport temin etmekten tutuklandığı medyada yer aldı. Kuzey Makedonya pasaportuyla ülkemize giriş yapanlar için daha ciddi ve sıkı bir pasaport kontrolü bile yapılsa muhtemelen çoğu suç örgütü üyesinin daha girişte yakalanması mümkün olacak. İçişleri Bakanı her hafta en az 5 bin uyuşturucu satıcısı veya imalatçısının gözaltına alındığını söylüyor. Gözaltına alınanların ardından ertesi hafta ve izleyen diğer haftalarda 5’er bin kişi daha gözaltına alınıyorsa, sokaklarda seyyar simitçiden fazla, her adımda, her köşe başında uyuşturucu satıcısı, imalatçısı dolaşıyor demektir. Bu, uyuşturucu tacirlerinin yakalananların yerine kısa sürede yenisini rahatlıkla bularak, işlerini sürdürdükleri anlamına da geliyor. İçişleri Bakan Yardımcısı ekimde uyuşturucuya karşı düzenlenen 25 bin 767 operasyonda, 32 bin 393 kişinin gözaltına alındığını 1822 kişinin tutuklandığını açıkladı. Tutuklananlar, gözaltına alınanların onda biri bile değil! Bakan Yardımcısı 2022’nin 10 aylık döneminde yapılan toplam 199 bin 854 operasyonda ise 254 bin 813 kişi gözaltına alınırken, 22 bin 192 kişinin tutuklandığını ifade ediyor. On ayda çeyrek milyon insanın gözaltına alınması tabloyu ürkütücü kılarken, tutuklananların gözaltıların yüzde 10’undan az olması operasyonların amacı ve ciddiyeti açısından sorgulanmasını gerektiriyor. Gözaltına alınan 250 bin kişinin 230 bini serbest kalıyorsa, binlerce kişi için oluşturulan bu suç ve gözaltı dosyalarından, sabıka kayıtlarından dolayı aynı zamanda bu kişiler için ileride ciddi mağduriyetlerin ortaya çıkması söz konusu olabilecektir. Yakalanan uyuşturucu madde türlerinin bazılarında bir önceki aya göre yüzde 95-1021’i bulan artışlar olması, sokaklardan satıcı-torbacı toplamaktan öte organizasyonun tepesindekilere ulaşılmasının hayati önemde olduğunu göstermektedir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 13 KASIM 2022 3 2. OECD’nin üye ülkelerde yaptığı ‘Bir Bakışta Eğitim’ araştırmasının 2022 sonuçları, 20 yıllık AK Parti iktidarı döneminde ülke eğitiminin, gençlerin, öğrencilerin ve eğitim-öğretim çalışanlarının her alanda dibe indiğini ortaya koydu. Türkiye her kademede öğrenci başına en az harcama yapan OECD ülkesi olurken, öğretmen ve okul müdürlerinin aldığı en yüksek maaş, OECD ortalamasındaki en düşük maaştan az! Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) ‘Bir Bakışta Eğitim 2022’ araştırması, Türkiye’nin her kademedeki eğitim kurumları, öğrenciler, okullaşma, öğrenci başına eğitim harcamaları ve eğitim-öğretim kadrolarının çalışma, ücret, özlük hakları açısından üye ülkeler arasında en dipte olduğunu ortaya koydu. (https://tedmem.org/download/bir-bakistaegitim-2022?wpdmdl=4048&refresh=636a8c49ef5d71667927113) Türk Eğitim Derneği (TED) TEDMEM Eğitim Araştırmaları kuruluşunun OECD Araştırmasını esas alan raporundaki saptamalara göre; Türkiye, yüzde 32,2 ile 18-24 yaş arası ne eğitimde ne istihdamda (NENİ) olan gençlerin oranının en yüksek olduğu OECD üyesi. Türkiye’de 18-24 yaş arası gençlerin yüzde 60’ı eğitimde değil. Bu rakamın sadece yüzde 28’i istihdamda. Yüksek öğretim mezunu işsizlerin yüzde 50’si en az 12 aydan bu yana işsiz. Diğer deyişle her iki üniversite mezunundan birisi işsiz! 3-5 yaş arası erken çocukluk eğitimine katılımda yüzde 83 olan OECD ortalamasına karşılık Türkiye, yüzde 41 ile 37 üye ülke arasında sonuncu. Yüksek öğretim öncesi eğitim kademelerinde, ailelerin üstlendiği eğitim harcamaları, OECD ortalamasının iki katından fazla. Türkiye, Meksika ve Kolombiya’dan sonra her kademe eğitimde öğrenci başına en düşük harcama yapan ülke. Öğrenci başına harcamada OECD ortalaması 11 bin 990 dolar iken, Türkiye’de 5743 dolar! Yüksek öğretimde öğrenci başına harcamalarda araştırma-geliştirmeye ayrılan payda OECD ortalaması yüzde 33, Türkiye’de yüzde 19! Türkiye’de mesleğe yeni başlayan bir öğretmen mesleğinde en yüksek kıdeme ulaştığında ilk maaşından sadece yüzde 9 daha fazla maaş alırken, OECD ortalamasında bu fark yüzde 64-67 arasında. Türkiye’de bir okul müdürünün alabileceği en yüksek maaş, OECD ortalamasındaki en düşük okul müdürü maaşından daha az! Dolar bazında Türkiye’de yıllık en yüksek müdür maaşı 45 bin 400 dolar, OECD ortalaması ise en düşük 58 bin 58, en yüksek 91 bin 128 dolar! Türkiye’deki eğitim tablosundan öne çıkan bu başlıklar, iktidarın 20 yılda ülke eğitimini getirdiği noktayı sergilemektedir. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile 25-30 yıllık öğretmenlere cüzi maaş artışları için sınav dayatan iktidar, bütçede öğrencilere yönelik harcamalarda sosyal devlet sorumluluğundan uzak, yükü ailelerin üstüne yıkan, öğrencilere bir öğün ücretsiz gıda yardımını dahi iktidar ittifakının oylarıyla reddeden bir tutum içindedir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 13 KASIM 2022 4 3. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararı, iktidarın dayatmacı siyasetinin, ortak aklı reddeden yaklaşımının ve Alevileri ‘bölme’ planının belgesidir. Alevi toplumunun taleplerini yok sayan, başkan ve tüm üyelerinin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını öngören bu kararname, samimiyetsizdir! Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu. Bu kararname, iktidarın iki hafta önceki ‘Türkiye Yüzyılı’ çağrısında, uzlaşı, birlik, daha fazla demokrasi, adalet, özgürlük ve temel haklara teminat vaatlerinin samimiyetsiz bir yalandan ibaret olduğunu gösterdi. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığının ‘Cemevlerinin belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmakla’ görevlendirilmesi, izin almadan Cemevi açılamayacağını, iktidarın bu izin yetkisini ‘Alevileri bölmek’ için kullanacağını düşündürmektedir. Kararın ardından, “Demokratikleşme reformlarımızdan bir tanesi olan bu adım ülkemize ve Alevi-Bektaşi kardeşlerimize hayırlı olsun” diyen Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan, kimsenin görüş, öneri ve talebini dinlemediği, itirazlara kulak asmadığı kararı ‘Demokratik reform’ diye nitelendirip Alevilerle alay ediyor. Alevi inancını bir kültürel etkinlik gören, Cemevlerini ibadethane saymayan, elektrik, su, doğalgaz faturasını ödemeyi, kadro verip maaş bağlamayı ‘demokratik reform’ sanan bu tavrın toplumsal barış ve uzlaşıyla, inançlara ve yaşam tarzlarına saygıyla bir ilgisi yoktur. TBMM’deki görüşmeler sırasında taleplerini dile getirmek için Meclis’e gelen Alevi yurttaşlarımızın, Alevi Dedelerinin, inanç önderlerinin üzerine güvenlik güçlerini gönderen iktidar, yayınlanan CB Kararı’nda da aynı retçi, inkârcı, yok sayıcı yaklaşımı gösterdi. Alevi derneklerinin ‘. Eşit yurttaşlık istiyoruz’ talepleri duyulmadı! Aleviliği devlet kontrolüne almayı, Kültür ve Turizm Bakanına bağlı bir başkanlıkla yönetmeyi amaçlayan kararda Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı'nın başkan ve 11 üyeden oluşan Danışma Kurulu’nun tamamı Cumhurbaşkanı tarafından tayin edilecek. Alevi dernekleri, vakıfları, federasyonları devre dışında tutulurken, dilediğinde Kültür ve Turizm Bakanı kurula başkanlık yapacak. Başkanlığın görevleri arasında Cemevlerinin yönetim-denetim-koordinasyonunu yapmanın yanında yatırımları izleme, ödenek aktarma, Dedelere kadro verip memuriyete alma vb. sıralanıyor. Alevi-Bektaşilikle ilgili akademik çalışmalar yürütmek, eğitim-kültür faaliyetleri yapmak ve ‘Bakan tarafından verilecek diğer görevleri yerine getirmek’ de görevler arasında. Bu düzenleme, bugüne kadar dile getirilen tüm talepleri yok saydığı gibi, Alevi-Bektaşi toplumunu, iktidara biat etmeye ‘Devletin-iktidarın Alevi’si’ olmaya zorlamayı amaçlıyor. Torba yasayla Alevilik dizayn ediliyor. Başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde bile hükümetler Alevilere, inançlarına, ibadethanelerine bu iktidardan daha fazla saygılı. İnançların özgürce ve siyaset gölgesi olmaksızın yaşanması için her türlü olanağı, yasal zemini ve toplumsal alanı sağlıyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 13 KASIM 2022 5 4. Avrupa’ya iltica başvurularında Türk vatandaşları, Afgan ve Suriyelilerin ardından üçüncü sırada yer alıyor. Anayasa değişikliğiyle kadınları ikinci sınıf konuma düşürmeyi hedefleyen iktidarın yarattığı siyasi ve toplumsal atmosfer insanlarımızı ülkeden gitmeye teşvik ediyor. AB İltica Ajansının 9 Kasım’da açıkladığı Ağustos 2022 rakamlarına göre, Afgan ve Suriyelilerin ardından Avrupa’ya iltica başvurularında Türk vatandaşları üçüncü sırada yer aldı. Suriye savaşının etkisiyle 2015/2016 döneminde mülteci akınına uğrayan Avrupa ülkelerinin o dönemden sonra en yüksek iltica başvurusu seviyesine bu yıl ulaştığı rakamlara yansırken, Türkiye’den iltica başvuruları da 2014 yılından bu yana en yüksek düzeye çıktı. AB İltica Ajansı verileriyle ağustos ayında kayda alınan iltica ve sığınma başvuruları 84 bin 500’e ulaştı. Bu başvuruların tek başına 4600’ü Türk vatandaşları tarafından yapıldı. İltica Ajansı Türk vatandaşlarının iltica başvurularının hızla artış eğiliminde olduğunu, yüzde 94’ünün ilk kez başvuranlardan oluştuğunu, sığınma başvurularının yüzde 1’inin 18 yaş altı ve Avrupa’ya yalnız gelen gençlerden oluştuğunu duyurdu. Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirdiği 2021 Ağustos’undan bu yana bu ülkeden gelen sığınma başvuruları bir yılda 127 bin ile ilk sıraya yükseldi. Türkiye’den iltica ve sığınma başvurularının Almanya’da da dikkat çekici boyuta yükseldiğini duyuran Federal Göç ve Mülteci Dairesi Ocak-Ekim arasındaki başvuruların geçen yıla kıyasla yüzde 175,7 oranında artarak 15 bin 917’ye ulaştığını, Türklerin üçüncü sıraya yerleştiğini açıkladı. Ülkemiz adına üzücü ve bir o kadar da düşündürücü olan bu tablonun baş sorumlusu iktidar ve uyguladığı baskıcı, kısıtlayıcı, tehditkâr politikalarıdır. Daha önce gençlerin yüzde 80’den fazlasının Türkiye’den başka bir ülkede yaşamak istediğine ilişkin araştırma sonuçlarını, doktor göçünün patladığını dile getirdim. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) mühendis-mimarlar arasında da yurt dışında çalışma eğiliminin hızlandığını belirtiyor. İnsanlarımızın bugüne kadar görülmedik düzeyde yurt dışına gitmek istemesinde 20 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın uygulamaları, politikaları sorgulanmalıdır. Kendi gençlerine ‘süfli’, kadınlarına ‘sürtük’, erkeklerine ‘çürük’ diyen, inançları ayrıştırıp, toplumu kamplaştıran, baskıcı-yasakçı-sansürcü yasalar çıkartarak ülkenin nefes borusunu tıkayan bir iktidarın ülkemizi getirdiği nokta, hiçbir yurttaşımızın hak etmediği bir yerdir. Başörtüsüne anayasal güvence bahanesiyle, aileyi düzenlemeye kalkarak yeni bir siyasi istismar alanı açmaya çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘Kadın ile erkek arasındaki tüm çizgiler ortadan kaldırıldığında kadının kendine ve insanlığa kattığı zenginlikleri devam ettirmek nasıl mümkün olacak?’ sözleri, anayasamızdaki kadın-erkek eşitliğini reddeden, erkeği üstün-kadını ikinci sınıf gören, kadın özgürlüğünü ‘aileye tehdit’ olarak değerlendiren bir zihniyetin ifadesidir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 13 KASIM 2022 6 5. Türkiye’nin ulusal varlıkları 20 yıl boyunca elden çıkartılırken, Türkiye Varlık Fonu bünyesine alınarak iktidarın kontrolüne geçirilen eldeki son Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) zarar ettiriliyor. Tarımsal KİT’lerin yanı sıra BOTAŞ gibi enerji KİT’leri de doğalgaza yapılan zamlara rağmen milyarlarca liralık zararla ayakta duruyor! 2002’den bu yana tüm zamanların en yüklü kamu varlığı satışlarını yaparak, stratejik önemdeki ulusal kurumları elden çıkartan iktidar, kalan son kamu varlıklarını da yüklü zararlarla batma noktasına getirdi. Kamu bankaları ve eldeki son Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT) toplandığı Türkiye Varlık Fonu (TVF) şeffaflıktan uzak, denetlenemeyen harcamalar ve borçlanmalarla keyfi bir yönetim sergiliyor. TVF’ye alınmadan önce kâr eden bu kuruluşlar, 2017’de TVF’ye geçtikten sonra yüklü zararlar açıklamaya başladı. 2021 bilançolarında da aynı durum söz konusu. TVF’ye devredilen Çaykur 2021 yılı için 503 milyon 840 lira, Et ve Süt Kurumu (ESK) ise 521 milyon lira zarar açıkladı. TVF’ye devredilmeden önce en son 2016’da 82 milyon TL kâr eden Çaykur, TVF’ye geçtikten sonra 2017’de 268 milyon, 2018’de 657 milyon, 2019’da 635 milyon ve 2020 yılında 547 milyon TL zarar açıkladı. 2021’deki 503 milyon lirayla birlikte Çaykur’un TVF bünyesinde beş yıldaki zarar toplamı 2 milyar 610 milyon liraya yükseldi. Doğalgaza art arda yapılan yüksek oranlı zamlara karşın TVF bünyesindeki BOTAŞ’ın 2021 yılı dönem zararı 17 milyar 911 milyon TL olarak açıklanırken, 2022 zararının bu tutarın iki-üç katına çıkması yüksek ihtimal. 2018’de 216 milyon TL kâr açıklayan PTT de TVF’ye geçtiğinden bu yana sürekli zararda. PTT’nin açıkladığı 2021 yılı zararı 387 milyon TL! Özelleştirme kapsamına alındıktan sonra peş peşe satılan Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin (TÜRK ŞEKER) henüz özelleştirilmeyen, kamuda kalan fabrikalarının zararları da katlanarak artıyor. Şeker pancarı üretim alanlarının kısıtlanması, sağlığa zararlı nişasta bazlı şeker kullanımının öne çıkması, Türkiye’nin ilk kez şeker ithal etmek zorunda kalması, TÜRK ŞEKER’in özkaynaklarını eritirken ağır zararlarla karşı karşıya bıraktı. 2021 yılı itibarıyla TÜRK ŞEKER’in zararı 2 milyar TL! Halen TVF bünyesinde; Ziraat Bankası, HalkBank, Vakıfbank, Borsa İstanbul, Türkiye Sigorta, Türkiye Hayat Emeklilik, İstanbul Finans Merkezi, THY, PTT, İzmir Alsancak Limanı, Botaş, Türkiye Petrolleri, TVF Enerji, TVF Rafineri ve Petrokimya, Turkcell, Türksat, Türk Telekom, Çaykur, Kayseri Şeker, Türk Şeker, Eti Maden, Türkiye Maden gibi kamuya ait veya kamu hissesi bulunan şirketlerin yanında kıyı bölgelerinde, sahillerde oldukça değerli 46 adet kamu arazisi, arsa ve taşınmazları yer alıyor. Bu varlıkları teminat göstererek uluslararası piyasalardan borçlanan Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF) 2019’da 950 milyar, 2020’de 1 trilyon 586 milyar TL olan borcunun 2021 dönemi sonunda yüzde 45 artışla 2 trilyon 302 milyar TL’ye yükseldiği açıklandı. Bu rakamlar TVF’nin hesap ve işlemlerinin şeffaf olmadığını, denetlenemediğini, keyfi yönetimle trilyonlarca liralık borç ve milyarlarca liralık zararın ortaya çıktığını gösteriyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 13 KASIM 2022 7 6. Hazine geçen hafta yüzde 10 oranında rekor düzeydeki dolar faiziyle yurt dışından 1,5 milyar dolar borçlandı. ABD’nin 5 yıllık tahvil faizi yüzde 4,40 olmasına karşılık, Türkiye hazinesi bunun 2,5 katı düzeyinde risk primi ödeyerek borçlanabildi. İçeride bankalar hazine tahvili almaya zorlanırken, dışarıda Türkiye hazinesi tefeci faizine mahkum ediliyor! Uzun süredir dış piyasalardan borçlanamayan Hazine, geçen hafta beş yıl vadeli (2028) 1,5 milyar dolarlık Eurobond ihracını, diğer ülkelerin 5-10 katına varan bir faiz oranına mecbur kalarak ancak yüzde 10 dolar faizi üzerinden gerçekleştirebildi. Türkiye Hazinesi 5 yıl vadeli borç için yüzde 10 faize boyun eğerken, aynı vadede; İngiltere yüzde 3,57, Almanya yüzde 2,26, Japonya yüzde 0,095, ABD yüzde 4,40 faizle borçlanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘faizi en büyük düşman’ ilan ettiği yeni ekonomik modelle Türkiye Hazinesi Japonya’ya göre 10 kat, Almanya’ya göre 4 kat, İngiltere’ye kıyasla yaklaşık 3 kat ve ABD’ye göre yaklaşık 2,5 kat daha fazla faiz ödeyerek para bulmak zorunda kaldı. Böylesine yüksek dolar faiziyle ihraç edilen kısa vadeli tahvillerin yüzde 27’sinin yurtiçi yatırımcılara satılması (405 milyon dolar) nedeniyle, yurt dışından gelecek döviz daha az (1,095 milyar dolar) olacak. ABD hazinesinin beş yıl vadeli tahvil faizi yüzde 4,40. Diğer ülkelerin uluslararası piyasalardan dolar borçlanırken ödeyecekleri faiz, bu oranın üzerine ülke risk primi farkının ilavesiyle belirleniyor. Türkiye’nin şu andaki güncel CDS puanı 600-620 arasında değişiyor. Türkiye hazinesi 5 yıl vadeli ABD tahvil faizinin yaklaşık 1,5 katı risk primi ödeyerek yüzde 10 faizle döviz bulabiliyor. Hazine bu yıl 11 milyar dolarlık dış borçlanma programı açıklamasına karşılık, şubat ayında sukuk ihracıyla 3 milyar dolar, martta Eurobond ihracıyla (faiz yüzde 8,6 idi) 2 milyar dolar ve ekimde yine sukuk ihracıyla 2,5 milyar dolar borçlandı. Ekimdeki İslami Bono ihracında faiz yüzde 9,75 oldu. Hazine, yılbaşından bu yana her dış borçlanmada daha yüksek faize mecbur kaldı. Son tahvil ihracıyla şu ana kadar dışarıdan 9 milyar dolar borçlanıldı. Hedeflenen tutarın 2 milyar dolar altında kalınırken, yılsonuna kadar bu farkın kapatılması ancak daha yüksek faiz ödeyerek mümkün olacak. İçeride Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile döviz sahiplerine hazineden servet transferi yapılırken, dışarıda da doları olan yabancılara yüzde 10 tefeci faiziyle servet transfer ediliyor. Türkiye ekonomisi çifte kan kaybediyor. KKM hesaplarına hazineden aktarılan ‘destek ödemesi’ tutarının 91,6 milyar TL’ye ulaştığını açıkladı. MB’nin ödediği tutar hâlâ gizli. Enflasyona rağmen rekor düzeydeki negatif faizle hazine kâğıdı almaya zorlanan bankaları baskı altına alan Merkez Bankası’nın (MB) bu uygulaması bankacılık sistemini adeta kilitledi. Bankaların riskleri ve bilanço yükleri arttı. Geçen hafta yapılan 10 yıl vadeli TL tahvil ihalesinde bankalar, yüzde 85’i aşan enflasyona rağmen yüzde 12,07 oranında faizle hazine kâğıdı almaya mecbur edildi. Mevduatlarını hazine kağıtlarına bağlamaya zorlanan bankalar, kredi vermeyi durdururken, yüzde 10,5 politika faizine rağmen TL mevduata el altından yüzde 25-31 faiz vermeye başladı. Yanlış üstüne yanlışla, bankalara tehditle finans sistemini kilitleyen iktidar ve ekonomi yönetimi; şirketlerin döviz mevduatlarına, ihracatçı ve turizmcinin dövizine, bankaların TL ve döviz mevduatlarına el koyarak seçime kadar ekonomi gemisini yürütme çabasını sürdürüyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 13 KASIM 2022 8 7. Eylül’de kredi kartı ve banka kartlarıyla yapılan harcamaların tutarı yüzde 128 artışla 363 milyar TL’ye ulaşırken, kart sayısı 326 milyona çıktı. Yüzde 85,5 enflasyon karşısında gelirleri yetmeyen bireyler, aileler gelecekteki gelirlerini harcayarak yaşamlarını sürdürebiliyor. Birden fazla kart arasında aktarma yaparak giderlerini karşılıyor! Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM) açıkladığı Eylül 2022 verileri, bireylerin ve hanelerin maddi açıdan çok ciddi açmazlarla karşı karşıya olduklarını, adeta hayatlarını ‘finansal cambazlıklarla’ sürdürebildiklerini işaret ediyor. Rakamlara bakıldığında kredi kartı, banka kartı, ön ödemeli kartlarla yapılan harcamaların toplamı eylül ayında 363,4 milyar TL olurken, bu tutar geçen yılın aynı ayına göre yüzde 128’lik artışı ifade ediyor. Kartla yapılan harcamalar aynı zamanda gelecekteki gelirlerin bugünden harcanması anlamına geliyor. Aileler, bireyler mevcut gelirleriyle bir ayı çıkartamadıkları için, gerek gelirlerinin yüzde 85,5’a çıkan resmi enflasyon karşısında erozyona uğraması gerek her gün her hafta artan fiyatlarla baş edemedikleri için, gelirleriyle reel yaşam arasındaki açığı aylık yüzde 1,50-1,90 arasında değişen faizlerle bankalara borçlanarak, kredi kartı kullanarak kapatmaya çabalıyorlar. BKM’nin eylül ayı itibarıyla duyurduğu rakamlarla geçen yılın aynı ayına göre kredi kartı sayısı yüzde 16 artışla 95,3 milyona, banka kartı sayısı yüzde 13 artışla 164,6 milyon adete, ön ödemeli kart sayısı yüzde 24 artışla 66 milyon adete yükseldi. Toplam kart sayısı eylül sonunda 326 milyona ulaştı. Ülke nüfusunun 85 milyon kişi olduğu dikkate alındığında kişi başına düşen kart sayısı 4’ü buluyor. 18 yaşından küçüklerin, kredi kartı sahibi olamadıkları düşünüldüğünde kişi başına kart sayısı 5-6’yı buluyor. Eylülde kartlarla yapılan 363,4 milyar liralık harcama veya ödemenin 288,2 milyar lirası kredi kartlarıyla gerçekleşirken, banka kartlarıyla 68,8 milyar TL, ön ödemeli kartlarla 6,4 milyar TL harcama ya da ödeme yapılmış. Kredi kartlarıyla yapılan ödemeler geçen yıla kıyasla yüzde 122 büyürken, banka kartlarıyla yapılan ödemelerdeki artış yüzde 158, ön ödemeli kartlarla gerçekleşen harcamalardaki artış yüzde 152 olmuş. Kartlarla yapılan harcamaların dağılımında öne çıkan kalemlere bakıldığında yemek için 21,4 milyar TL ödeme kartla yapılmış ve geçen yıla göre yüzde 146 artış gerçekleşmiş. Akaryakıt alımında kartla yapılan ödemeler yüzde 205 artarak 13,5 milyar lira olmuş. Kart sayısındaki olağanüstü büyümenin yanı sıra, bu kartlarla yapılan harcamaların böylesine hızlı artmış olması milyonlarca kişinin, hanelerin kredi kartı borcuyla boğuştuğunu, toplumun geniş kesimlerinin ciddi geçim sıkıntısı içinde, borç ve kart faizlerini ödemeye çalışarak hayatını sürdürebildiğini ortaya koyuyor. Kredi kartı borçlarından dolayı yasal takip, icra-haciz dosyalarındaki artış aynı zamanda pek çok kişinin kart borcunu ödeyemediğini gösteriyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 13 KASIM 2022 9 8. İktidar tarımda planlı üretimin önemini nihayet kavrayabildi. Tarım ve Orman Bakanı yıllardır vurguladığımız gibi tarımda planlı üretim modeline geçileceğini, başıboşluğa son vereceklerini ifade ederken, tarım ve hayvancılığının bu noktaya gelmesinin gerçek sorumlusunu itiraf etti. Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi tarım ve hayvancılık politikalarında ‘başıboşluğun’ bitirileceğini, planlı üretim modeline geçileceğini ilan etti. Yıllardan beri iktidara yerli üretimin teşvik edilmesi, tarım ve hayvancılığa yönelik desteklerin artırılması, yerli üreticinin ‘ithalatla terbiye edilmesi’ anlayışından vazgeçilmesi çağrıları yapmamıza rağmen, bunların hepsi kulak arkası edildi. Tarımda ürün ve üretim planlaması olmadan, hangi ürünlerin destekleneceği bir yıl öncesinden duyurularak üreticiye yön verilmeden, rekolte fazlası durumunda ürünün tamamının satın alınacağı garanti edilerek üreticinin mağduriyeti önlenmeden sonuç alınamayacağını ısrarla dile getirdik. Şimdi Bakanın tarımda başıboşluk olduğunu, planlamaya geçiş politikasının devreye sokulacağını duyurması aynı zamanda AK Parti iktidarının 20 yıldır tarım ve hayvancılıkta yaptığı büyük yanlışların, bu yanlışlarla ülke tarım ve hayvancılığının bitirildiğinin ve üreticinin bu yüzden üretimden koparıldığının ilanı ve itirafıdır. Bugüne kadar 20 yıllık AK Parti iktidarı ve hükümetlerinde Milli Eğitim’den sonra en fazla bakan değişikliği Tarım ve Orman Bakanlığında yaşandı. Yedi kez değiştirilen bakanlardan biri 10 yıl görev yaparken (Mehdi Eker) diğer mevcut bakanla birlikte diğer 6 bakan 10 yıllık süreyi paylaştı. Her gelen bakan iktidar değişmiş veya koalisyon hükümeti gibi kendisinden öncekilerin tüm politikalarını çöpe atarken, bürokrasiyi de sil baştan değiştirdi. Böylece ülke tarımı ve hayvancılığı yap-boz tahtasına döndürüldü. Ağır hasar aldı. Milyonlarca canlı hayvan, binlerce ton kırmızı et, yüz binlerce ton hububat, bakliyat, saman, soğan, patates, şekere kadar varan her türlü ithalata kapılar açıldı. Çöküşe zemin hazırlandı. Üreticiye destek için kullanılabilecek milyarlarca dolarlık kaynak ithalata akıtıldı. AK Parti hükümetlerinin tarım bakanları başka ülkelerin (Fransa) tarım ve hayvancılığına yaptıkları hizmetler ve katkılardan ötürü madalyayla ödüllendirildi. Ülkenin ekilebilir tarım arazilerinin üçte biri üretim dışına çıkarken, üretici ‘gıda teröristi’ ilan edildi, depoları, ahırları basıldı. Bir önceki bakan, mazot desteğini kaldırmak için de Ziraat Bankası’nın da ortak olduğu ‘elektrikli traktör’ projesini başlatarak ilk üretilen traktörün tanıtımını CB Erdoğan ile yaptı. Şimdiki bakan elektrikli traktörün gündemde olmadığını söylüyor. Bu projeye aktarılan milyarlar çöpe atılıyor. En azından ‘paramız var ithal ederiz’ anlayışından tarımsal planlamaya geçiş anlayışına gelinmesini de sevindirici bulduğumu belirtmek isterim. Ancak bu yaklaşımın ne kadar ciddi olduğunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın buna izin verip vermeyeceğini de hep birlikte göreceğiz. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 13 KASIM 2022 10 9. Rusya’ya yönelik yaptırımların büyük bölümünü kaldıran ilk AB ülkesi Hollanda oldu. Yaklaşan ağır kış koşulları ve artan enerji fiyatlarıyla ortaya çıkan toplumsal baskı ve hoşnutsuzluk, AB içinde çatlaklara yol açarken hükümetleri zorluyor. Hollanda’yı başka ülkeler izleyebilir. Rusya’ya yönelik AB yaptırımları özellikle doğalgaz, petrol ve enerji fiyatlarındaki olağanüstü artışlarla AB ülkeleri içinde tepkileri ve hoşnutsuzluğu büyütüyor. AB’nin Rusya yaptırımlarına en baştan itibaren karşı çıkan Macaristan ve Avusturya’dan önce yaptırımları büyük ölçüde kaldırma adımını atan Hollanda hükümeti dünyayı şaşırttı. Bu tablo karşısında Hollanda hükümeti, geçen hafta işletmeleri Rusya'ya yönelik AB yaptırımlarını uygulamaktan muaf tutan 91 izin kararı çıkarttı. Hollanda limanları hububat, gıda maddesi, alüminyum ve diğer metal ürünleri taşıyan Rus bandıralı 34 gemiye açılırken, 13 Rus oligarkın dondurulan mal varlıklarının iadesine karar verildi. Ayrıca 150 Rus vatandaşı, Rus şirketlerine ve eğitim kurumlarına uygulanan yaptırımlar kaldırıldı. Hollanda Dışişleri Bakanlığı yaptırımların kaldırıldığı kişilerin ve kurumların isimlerini açıklamayacağını duyururken, benzer bir adımın yakında Belçika’dan gelmesi bekleniyor. AB yaptırımlarına rağmen her iki ülkenin Rusya ile ticaret hacmi Ukrayna savaşından bu yana ciddi artış gösteriyor. AB içindeki bu çatlak daha da büyüyebilir, yaptırımları kaldıran AB üyelerine yenileri katılabilir. ABD’nin önde gelen gazetelerinin Beyaz Saray’a dayandırdıkları haberlerde, Rusya-ABD arasında başta nükleer olasılık olmak üzere gizli müzakereler yürütüldüğü, ABD’nin Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’den Rusya ile masaya oturmaya hazır olmasını istediği yer aldı. Ancak Zelenskiy’e yapılan bu telkin, daha çok Avrupa’da yükselen toplumsal tepkilerin AB hükümetlerini zorlamasından kaynaklanıyor. Kanımca ABD, AB’nin Ukrayna’ya silah ve para desteğini sürdürmesi için en azından ‘müzakerelerin başladığı’ görüntüsü verilerek, Avrupa kamuoyunda tansiyonun düşürülmesini amaçlıyor. Polonya’nın NATO’nun devreye girerek Ukrayna’ya asker göndermesini istemesi de AB ve NATO içinde sıkıntı yaratmış durumda. Görev süresi dolan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in yerine kimin geleceği tartışmaları da AB-ABD arasındaki çatlağı büyütüyor. NATO Genel Sekreterliğine bir kadının gelmesini isteyen ABD, 2. Dünya Savaşı’nda ailesi Ukrayna’da Nazilerle iş birliği yapan, Ukrayna kökenli Kanada Finans Bakanı, Başbakan Yardımcısı Chrystia Freeland’ı destekliyor. Avrupa ise Freeland’a karşı Estonya Başbakanı Kaja Kallas, Slovakya Cumhurbaşkanı Zuzana Caputova ve Hırvatistan'ın eski cumhurbaşkanı, Kolinda Grabar-Kitaroviç’i öneriyor. ABD’nin Ukrayna kökenli Freeland’tan yana ağırlığını koyması, NATO ve AB içinde yeni çatlaklara zemin yaratabilir. Özellikle yaklaşan kış koşulları Rusya’dan doğalgaz alımını kesen AB’de pek çok hükümeti zor durumda bırakmanın ötesinde başta Almanya olmak üzere sanayide, üretimde, ısınmada ciddi bir enerji darboğazını gündeme taşıdı. AB hükümetleri artan enerji faturasının beraberinde gelen yüksek enflasyon karşısında milyarlarca euroluk destek paketleriyle yükselen tepkileri azaltmaya çabalıyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 13 KASIM 2022 11 10. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğine ilişkin mutabakat metni ardından süren görüşmeler, iktidarın TBMM’deki onay sürecini 2023 Temmuz’undaki NATO zirvesine bırakmayı hedeflediğini gösteriyor. NATO Genel Sekreteri ve ardından İsveç Başbakanının ziyaretlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimleri gündeme getiren ifadeleri, bu iki ülke ve NATO ile pazarlıkların, seçim kozu olarak kullanılacağını gösteriyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in ardından İsveç’te yeni kurulan hükümetin Başbakanı Ulf Kristersson’un Ankara ziyaretlerinde İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği konusundaki TBMM onay süreci görüşüldü. Stoltenberg ‘Artık vakti geldi’ derken Cumhurbaşkanı Erdoğan yılbaşından sonrasını işaret eden ifadeler kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç Başbakanı ile görüşmesinden sonra düzenlenen ortak basın toplantısında 2023 Haziranında Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinin yapılacağını, İsveç ve Finlandiya ile imzalanan mutabakatla ilgili somut sonuçların görülmesi gerektiğini belirterek seçimde halka hesap vermek zorunda olduklarını ifade etti. İsveç Başbakanı PKK ve YPG ile aralarına mesafe koyacaklarını, Türkiye’ye verdikleri tüm taahhütleri yerine getireceklerini söylerken, iade süreçlerinin ise bağımsız yargının alanında olduğunu kaydetti. İsveç hükümeti bir yandan da terörle mücadele ve terör örgütlerinin faaliyetlerine ilişkin bir anayasa değişikliğini parlamentodan geçirmeyi hedefliyor. Geçtiğimiz haziran ayında Madrid’de yapılan NATO liderler zirvesinden bu yana süren müzakerelerde İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine dönük mutabakat muhtırası yanında ABD Başkanı Joe Biden da Türkiye’nin F-16 alımı ve modernizasyonu için girişimde bulunma sözü vermişti. Bu arada NATO liderlerinin 2023 zirvesinin 11-12 Temmuz’da Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılacağı açıklandı. İktidar İsveç ve Finlandiya’ya, NATO Genel Sekreterine verdiği mesajlarda 2023 yılını ve seçimleri işaret ederek TBMM’deki onay sürecinin gelecek yıl temmuzdaki NATO zirvesine sarkabileceğini ve bu iki ülkeden iade taleplerinin bu sürede karşılanması gerektiğini bildirmiş oldu. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in 2023 Temmuz’undaki zirve gündeminde İsveçFinlandiya’nın NATO üyeliği ve Türkiye’nin bu konudaki itirazlarının da ele alınacağını duyurması, iki ülke açısından yakın dönemde TBMM’den onay çıkmasının beklenmediğini gösteriyor. Kanımca iktidar bunun yanında ABD ara seçimleri sonrasında Amerikan Kongresinde ortaya çıkacak siyasi tabloda, Biden yönetiminin F-16 konusunda Türkiye’ye verdiği sözün tutulup tutulmayacağını, Kongredeki engellemelerin aşılıp aşılamayacağını da görmek istiyor. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğinin onay için TBMM’ye getirilmesi konusunun hem seçim sürecinde iktidarın kullanacağı kozlardan birisi olacağını hem de NATO ve ABD’ye karşı F-16 talebinin karşılanması amacıyla kullanılacağını öngörebilirim.

Editör: TE Bilisim