ERDOĞAN TOPRAK HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU

27 ŞUBAT 2022

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

1 TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ 27 ŞUBAT 2022 SICAK GÜNDEM-DIŞ POLİTİKA

1. Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı harekât yeni bir mülteci sorununu ve ağır bir insani krizi ortaya çıkartırken, AB ve Avrupa ülkelerinin iki yüzlü yaklaşımları yine gün ışığına çıktı! 2. İsrail Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye gelmeden Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a ziyarette bulunması, Türkiye’ye Doğu Akdeniz’de ÜÇLÜ İTTİFAK mesajıdır! İÇ POLİTİKA 3. 28 Şubat 2022 Altılı Liderler Zirvesi, Türkiye’nin bugününde ve geleceğinde tarihi ve hayati bir dönüm noktasıdır. Ülkemizin ve yurttaşlarımızın barış ve refah içinde bir arada yaşayacağı yarınlarına açılan kapının anahtarıdır. 4. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Rusya oturumunda Türkiye’nin ‘çekimser’ oy kullanması, iktidarın Ukrayna söylemiyle çelişkili ve samimiyetsizliktir! EKONOMİ 5. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, küresel para, döviz, enerji, emtia, gıda piyasalarında sert değişimleri tetikledi! 6. Rusya-Ukrayna savaşı dövizde faiz ve kur farkı garantili, altında fiyat garantili hesaplarla ekonominin temellerine mayın döşendiğini açığa çıkarttı. KKM hesapları Cumhurbaşkanı kararıyla 31 Aralık’ta sona eriyor! 7. Türkiye ekonomisinin ‘LİRALAŞTIRMA’ adı altında dövizleştirilmesi ve dolarize edilmesi sonucunda, toplam kamu borç stoku, yüzde 67’si dövize endeksli olmak üzere 2 trilyon 844 milyar liraya yükseldi! 8. İktidarın uyguladığı politikalar toplumsal ve sosyal huzurun ardından ekonomik huzuru da yok etti. Kredi kartı ve kredi borcundan dolayı icra, haciz, yasal takibe düşenlere üç ayda milyonlarca kişi eklendi! 9. Türkiye, kuzeydeki sıcak savaşla (Ukrayna-Rusya) milyarlarca dolarlık ek bir bedel ödeme riskiyle karşı karşıya kaldı. Bu süreç, 2022 turizm sezonuna ve yurt dışı müteahhitlik hizmetlerine ağır hasar verebilir! 10.İktidarın ekonomi politikalarına güvensizlik derinleşti. Şubat ayında Ekonomik Güven Endeksi, yüzde 2,6 gerileyerek 98,2 oldu! 11.Henüz elektrik, doğalgaz, akaryakıt zamlarının yansımadığı Tarım-Girdi Fiyatları Endeksi, yıllık yüzde 45,61’e yükseldi!

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

2 1. Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı harekât yeni bir mülteci sorununu ve ağır bir insani krizi ortaya çıkartırken, AB ve Avrupa ülkelerinin iki yüzlü yaklaşımları yine gün ışığına çıktı. Ukrayna’da savaştan kaçan insanlara kapıların açılması gayet insani ve doğaldır.AB; Suriyeli, Libyalı mültecilere kapattığı kapılarınaksine Ukrayna’dan gelecek mülteci akınına ‘açık kapı politikası’ başlattı! Rusya ordusunun başkent Kiev de dahil ülke genelinde yürüttüğü operasyonlardan kaçan milyonlarca Ukraynalı, Avrupa’da yeni bir mülteci akınını ve ağır bir insani krizi tetikledi. Birleşmiş Milletler 44 milyon nüfuslu Ukrayna’dan ilk aşamada en az 1 milyon mültecinin Avrupa ülkelerine geçmesinin beklendiğini açıkladı. AB, Ukrayna’dan gelecek mültecilere açık kapı politikası uygulanacağını tümünün kabul edileceğini duyurdu. Polonya, Macaristan, Avusturya, Çekya, Slovakya gibi Doğu Avrupa ülkeleri mülteci kabul merkezleri kurarak sınırdan geçişlere izin sağlarken, Polonya 120 hastanenin, konaklama, geçici ikamet merkezlerinin hazırlandığını açıkladı. Almanya her türlü senaryoya karşı hazırlıkların tamamlandığını Ukrayna’dan 250 bin-1 milyon sığınmacı beklendiğini ilan ederken, AB fonlarından Ukraynalı mülteciler için üye ülkelere acil kaynak aktarılması kararlaştırıldı. Ortaya çıkan bu insani krizde AB’nin ve batılı ülkelerin izlediği İKİ YÜZLÜ ve ÇİFTE STANDARTLI politikaları vurgulamak durumundayım. Tabii ki ülkelerinde savaştan, çatışmadan kaçan Ukraynalı sivillere kapıların açılması, yaşam güvenliklerinin sağlanması, güvenli bölgelere geçişlerine olanak yaratılması olumlu ve insani bir yaklaşım. Ancak Ukraynalılara gösterilen bu insani yaklaşımın; tüm insanlara, savaştan, ölümden kaçan tüm insanlara aynı şekilde gösterilmesi, anlamlı olur. Oysa aynı AB ve AB üyesi ülkeler; daha birkaç ay önce Suriye ve Libya iç savaşından, Afganistan’da Taliban zulmünden kaçarak Belarus sınırına yığılan on binlerce insana sınırları kapattılar. Takviye askeri güç gönderdiler ve Belarus’a mültecileri sınıra yığdığı için yaptırım kararı aldılar. 2011’de başlayan iç savaştan kaçan Suriyelilere, Libyalılara, Afganlara aynı şefkati göstermedikleri gibi yıllardır onların şişme botlarda Ege’de, Akdeniz’de ölmelerine göz yumdular. Sırf bunun için özel sınır güvenlik birimleri kurdular, Frontex ordusunu harekete geçirdiler. Yunanistan veBulgaristan,sınırlarına beton duvar, dikenli tel örgüler çekti. Karadan Avrupa’ya geçmeyi başarabilenlere Polonya’da, Macaristan’da sergilenen insanlık dışı tutumlara ilişkin görüntüler hâlâ zihinlerde. Cesedi Bodrum kıyılarına vuran Aylan bebeğin babasına bile sığınma hakkı vermediler ve cenazeleriyle birlikte Kuzey Irak’a dönmek zorunda kaldı. Daha geçen ay 19 mülteci Yunanistan tarafından geri itilerek Meriç sınırında donarak ölmüş halde bulundu.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

3 Ukraynalıların evlerini, topraklarını terk etmelerine yol açan, bu insanlık dramı karşısında kapıları ardına kadar açan Avrupa, aynı tavrı Suriyelilere, Iraklılara, Libyalılara, Afganlara göstermedi. Türkiye 5 milyonu aşan sığınmacıya ev sahipliği yaparken, bu insanların Avrupa’ya geçmesinin engellenmesi için Türkiye ile 3 milyar Euro karşılığında pazarlık masasına oturdu. ABD ve AB’nin, Avrupalıların sergilediği bir başka iki yüzlülük Ukrayna’nın uzun süredir Rusya işgali ve bölünme tehdidi altında olmasına karşılık bu ülkeyi kendi emelleri için Rusya’ya karşı piyon olarak kullanmaları. Kısa süre öncesine kadar Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’e her türlü desteği vaat eden ABD ve AB liderleri, ülkeleri işgal edilen Ukraynalılar için ‘dualarımız sizinle’ mesajı ve daha önce de benzerleri uygulamaya konulan yaptırımlar dışında bir adım atmadılar. 2008’den bu yana NATO’ya adaylığı kabul edilen ancak üyeliği onaylanmayan Ukrayna ve Gürcistan, şayet üye yapılmış olsaydı şu anda NATO anlaşmasının 5. Maddesi uyarınca NATO Ukrayna’yı savunmak zorunda kalacak ve bu da 3. Dünya Savaşının kapısını açacaktı. Bu ihtimali gördükleri ve bildikleri için bu iki ülkeye üyelik vaadi hep gündemde tutuldu ancak hiçbir zaman hayata geçmeyeceği ABD, AB ve NATO tarafından en baştan itibaren biliniyordu. Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından sonra, 1994’te ABD, İngiltere, Rusya, Ukrayna arasında imzalanan Lizbon ve Budapeşte anlaşmalarıyla o dönemde ABD ve Rusya’nın ardından üçüncü büyük nükleer güç olan Ukrayna, envanterindeki toplam 6100 stratejik ve taktik nükleer silahı Rusya’ya devretti. Bu çerçevede taraflar Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve bağımsızlığına hiçbir müdahalede bulunulmayacağı konusunda mutabakata vardı. Aynı mutabakatta ABD ve İngiltere NATO’nun genişlemesinin Doğu Avrupa’yı kapsamayacağı iki Almanya’nın birleşmesi sonrasında eski Doğu Almanya sınırının ötesine genişleme olmayacağını taahhüt etti. Ancak Rusya’ya verilen bu söz tutulmadı. Rusya Devlet Başkanı Putin, bu yüzden 1994 Lizbon-Budapeşte mutabakatlarıyla ilgili yöneltilen sorulara rahatlıkla ‘o anlaşmayı ben imzalamadım’ yanıtını veriyor. Varşova Paktı’nın dağılmasıyla birlikte bu kuruluşun eski üyeleri Macaristan, Polonya, Çekoslovakya, Bulgaristan, Romanya, Estonya, Litvanya, Letonya süratle önce AB üyesi ardından NATO üyesi yapıldı. Rusya çarlık döneminden itibaren tarihsel olarak en büyük endişesi olan batı tarafından kuşatılma, çembere alınma kaygısını derinden yaşamaya başladı. Bu çemberin Ukrayna, Moldova, Gürcistan’ın NATO üyelikleriyle hem Rusya’nın batısından hem de güneyde Karadeniz’den genişletilmek istenmesi Rusya ve Putin tarafından tehdidin son aşaması olarak görüldü.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

4 Kanımca Batı ve NATO, bu öncelikle iki ülkeyi kullanarak (Ukrayna-Gürcistan) Rusya’yı harekete geçmeye, işgale kadar varan adımları atmaya, kendisi açısından var olma-yok olma meselesi olarak gördüğü harekâtı başlatmaya tahrik etti. Kaldı ki Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, egemenliği için dünyayı ayağa kaldıran ABD ve AB, Avrupa’nın ortasında Yugoslavya’nın bölünmesinin zeminini hazırladı. İç savaş sürerken Hırvatistan’ı, Slovenya’yı bağımsız devlet olarak tanıyıp AB üyeliğine alınmasının öncülüğünü Almanya yaptı. Bugün Yugoslavya’nın beşe bölünmesine, Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılarak iç savaşla bağımsızlığını ilan etmesine, Çekoslovakya’nın Çekya ve Slovakya olarak ikiye bölünmesine destek verip AB üyesi yapan da aynı ülkelerdi. ✓ Çifte standardın en somut göstergesi Yugoslavya’dan kopan devletlerden sadece Bosna-Hersek’in sırf Müslüman olduğu için tam üyeliğe alınmaması. ✓ Benzer yaklaşımın Müslüman nüfusa sahip Kosova ve Arnavutluk için de sergilenmesi. Irak’ın ABD-İngiltere tarafından işgalini hazırladıkları anayasa ile mezhep ve etnik köken üzerinden üçe bölünmesini, Suriye’yi işgal ve bölme çabalarını, Afganistan’ın işgalini de bu çerçevede değerlendirmek ve batılı ülkelerin kendi çıkarları söz konusu olduğunda her şeyi mubah gördüklerini tespit etmek durumundayız. Tüm bunlara rağmen Rusya’nın Ukrayna’yı işgali kabul edilemez. Bölgemizde ve Karadeniz’de barışı, huzur ve güvenliği tehdit eden bir adımdır. Sıcak savaş ve işgal sürecinin ne kadar devam edeceği belirsiz. Rusya, Ukrayna ordusunun silah bırakmasını ve Ukrayna’nın ‘silahsızlandırılmasını’ talep ediyor. Bu koşulla Belarus’un başkenti Minsk’te müzakere masasına oturabileceğini belirtiyor. ABD ve İngiltere, Putin ve Lavrov’un da yaptırım kapsamına alınması hazırlığında. İç politikada sıkışık durumda olan, anketlerde oy kaybeden Biden’ın bu yıl yapılacak senato ara seçimlerini kaybetmesi, kongrede bıçak sırtında duran çoğunluğunu kaybetmesi ihtimali yüksek. İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın ortaya çıkan siyasi skandallar, COVID 19 salgınında Başbakanlıkta düzenlenen maskesiz partiler nedeniyle siyasi hayatı tehlikede. Rusya-Ukrayna gerginliğini tırmandırmanın öncülüğünü Biden ve Johnson yaparak, Almanya, Fransa ve AB’yi kendi politik amaçları için kullanmış görünüyorlar. Rusya, her türlü olasılığı ve riski göze alarak batı içindeki bu bölünmüşlüğü, görüş ayrılıklarını Ukrayna operasyonu için fırsat görerek kendi lehine olduğunu öngördüğü işgal hamlesini yaptı. Ukrayna, BATI tarafından sahipsiz şekilde ortada bırakıldı!

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

5 2. İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog’un Ankara ziyaretinden önce Yunanistan’a ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) resmi ziyarette bulunacak olması, Türkiye’ye İsrail-Yunanistan-GKRY ittifakının güçlü bir şekilde devam ettiği mesajının verilmesidir. Bu ziyaret programı, ABD’nin EASTMED boru hattına desteğini çekme kararına rağmen bu ittifaka desteğinin sürdüğünü ve Türkiye’nin dışarıda tutulmaya devam edeceğini gösteriyor! İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog, 9-10 Mart’taki Türkiye ziyaretinden önce Atina’ya ardından Lefkoşa’ya gidecek. İktidarın normalleşme adımlarında önemli gördüğü İsrail yakınlaşmasının, Yunanistan-İsrail-GKRY arasında oluşturulan Doğu Akdeniz İttifakı’nı etkilemeyeceği ve üç ülkenin yakın iş birliğini sürdüreceği bu resmi ziyaret programının açıklanmasıyla açıklık kazanıyor. Doğu Akdeniz Enerji Birliği (EASTMED) ve bu çerçevede yürütülen doğalgaz sondajları, münhasır ekonomik bölge paylaşımlarında Türkiye’yi dışarıda tutma yaklaşımının sürdürüleceği mesajı da bu ziyaretlerle veriliyor. ✓ İsrail bir yandan Yunanistan ve GKRY’ye Türkiye ile yeniden diplomatiksiyasi ilişki kurulmasının ittifaklarını etkilemeyeceğini gösterirken diğer yandan da Türkiye’ye geçmişte yaşanan iniş-çıkışlı ilişkiler nedeniyle tam güven konusunda çekinceleri olduğunu, bu yüzden de bölgesel ittifaklarının, birlikteliklerinin Türkiye için geri plana atılamayacağını iletmiş oluyor. Uzun süredir kesilmiş durumdaki Türkiye-İsrail ilişkilerinin yarattığı boşluk döneminde Doğu Akdeniz’de bölgede çok farklı dengeler ve yapılanmalar ortaya çıktı. ✓ Türkiye, kendi uyguladığı yanlış diplomasi nedeniyle tüm bu süreçlerin dışında kaldı. Türkiye nihayet Mısır ve İsrail ile normalleşmenin gerekliliğini kabul etmek zorunda kalırken, karşı taraf ülkeler geride kalan süreçte yaşanan güvensizliklerden ötürü temkinli olma, ağırdan alma ihtiyacı içindeler. ✓ Mısır’ın normalleşme için çok istekli davranmaktansa bazı ön koşullar talep etmesini, İsrail’in de başta Hamas ile bağların kesilmesi olmak üzere birtakım şartları gündeme getirmesini bu çerçevede değerlendirmek durumundayız. ✓ İsrail’in en öncelikli endişe kaynağı İstanbul’daki Hamas Karargâhı ve burada koruma altında tutulan Hamas liderleri.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

6 İsrail hükümet kaynaklarına atfen yer verilen değerlendirmelerde; Türkiye’nin Hamas’ı tamamıyla tasfiye ve ülke dışına çıkartma sözü vermediği ancak faaliyetlerinin ve hareket alanlarının ciddi şekilde kısıtlanması, vb. konularda söz verdiği kaydediliyor. Son olarak İsrailli iş insanı Yair Geller’e yönelik olarak İstanbul’da İran tarafından düzenlenmesi planlanan suikastın Türk istihbaratı tarafından önlenmesi, çok sayıda İranlı istihbaratçının gözaltına alınması İsrail medyasında geniş şekilde yer aldı. ✓ Bu operasyon, Türkiye’nin güven verici adımlarından biri olarak, değerlendirildi. İran’ın Türkiye-İsrail normalleşmesinden rahatsız olduğu yönündeki değerlendirmelere örnek olarak; ✓ İstanbul’da yapılması planlanan suikastın açığa çıkarılması, ✓ Kuzey Irak’taki Türk Güvenlik güçlerine ait Başika üssünün İran destekli Şii milislerce roket saldırısına uğraması, ✓ Suriye’de İran destekli milislerce TSK’ya ve TSK kontrolündeki bölgelere bazı saldırılar gerçekleştirilmesi, gösteriliyor. İktidarın İsrail’den; *F-35 savaş uçağı satışlarının iptali ve ortak üretim programından Türkiye’nin çıkarılması, *ABD’den 80 adet F-16 alınması, S-400 yaptırımlarının kaldırılması vb. konularında destek istemesi, *ABD yönetimiyle ilişkilerin düzeltilmesi ve ABD Kongresi’nde Türkiye aleyhine atmosferin dağıtılmasına yardım edilmesini, isteyeceğini öngörmekteyim.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

7 3. 28 Şubat 2022 zirvesi, Türkiye’nin bugününde ve geleceğinde tarihi ve hayati bir dönüm noktasıdır. Demokrasi, özgürlük, adalet ve refah temelli yeni siyasal yapının temel taşları, altı liderin üstlendiği tarihi sorumlulukla döşenecektir. Ülkemizin, yurttaşlarımızın demokratik toplum özleminin yolunu açacak, toplumsal ilerlemeye ivme kazandıracak ‘Türkiye Taahhütnamesi’ tarihsel uzlaşmanın belgesi olarak siyasi tarihimize altın harflerle yazılacaktır. Ülkemizin içinde bulunduğu, siyasi, hukuki, ekonomik sorunların, yaygınlaşan adaletsizlik ve yükselen toplumsal kaygıların, temel hak ve özgürlüklere yönelik baskı ve kısıtlamaların temelinde her türlü kuralsızlığın kural haline getirildiği tek kişilik yönetim sistemi yatmaktadır. 16 Nisan 2017’deki anayasa değişikliği ile topluma dayatılan, 24 Haziran 2018 erken seçimiyle fiilen uygulamaya konulan bu sistemin ülkeyi her alanda çöküşe sürüklediği, kurumsal yıkım, basiretsizlik, beceriksizlik ve liyakatsizlikle toplumda adalete inancı tükettiği apaçık ortadadır. Türkiye’yi karanlığa sürükleyen, gerileten bu sistemin değiştirilmesi ve ülkemizin çağdaş demokrasiyle kucaklaşmasının yolunu açmak üzere büyük özveriyle yürütülen çabaların sonunda müzakereden mukaveleye dönüşen bu süreç, altı siyasi liderin topluma taahhütleriyle çok önemli bir aşamaya ulaştı. Altı siyasi partinin ortaya koyduğu siyasi irade, ortak akıl ve ilkeler temelinde bugüne kadar örneği olmayan, topluma umut ve heyecan veren bir tarihsel uzlaşı sağlandı. Anayasal, demokratik, laik hukuk devletini, yargı bağımsızlığı ve güçler ayrılığını, siyasetin finansmanında şeffaflık ve ahlaki-etik kuralları özümseyerek önceleyen, eylem ve işlemleri yasama ve yargının denetimine açık hesap verebilir bir yönetim mekanizmasının yanı sıra, milletin ve meclisin egemenliğini her şeyin üstünde tutan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem hedefiyle çıkılan yolda büyük mesafe kat edildi. Bu nedenle 28 Şubat 2022, ülkemizin demokrasi mücadelesinde yadsınamayacak önemde bir gündür. Demokratik parlamenter sistemin güçlü bir şekilde yeniden inşası, milletin egemenliğinin, meclisin saygınlığı ve yasama-denetim yetkisinin, temel hak ve özgürlüklerin, eşit yurttaşlık ve her yurttaşın adalet talebinin güvence altına alınması, iktidar gücünün denge-denetim mekanizmalarıyla kontrol altında tutulması, demokratik toplum olmanın en temel, vazgeçilmezleridir. Tek kişilik yönetim sistemi, milletin meclisinin güçsüz ve inisiyatifsiz konuma getirildiği, adli, idari, yüksek yargı ve anayasal yargı kurumlarının tarafsızlığı ve bağımsızlığının yok edilerek siyasi etki altına alındığı bir ortamı besleyerek, ülkemizi hızla demokrasiden otokrasiye sürüklüyor. İktidarın sürekli yinelediği ve artık sıradanlaşarak inandırıcılığını yitiren ‘en kötüsü geride kaldı’ söylemi aksine halkta ‘daha kötüsü mü geliyor?’ endişesine yol açmaktadır.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

8 Türkiye’nin ve köklü devlet kurumlarının saygınlığı, itibarı içeride ve dışarıda yok edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bir kişinin torbaya doldurup gönderdiği yasa değişikliklerinin tasdik kurumuna dönüştürüldü. Ekonomiden dış politikaya kadar her alanda kurumsal ilkeler, devlet gelenekleri terk edilerek liyakatsizlik, partizanlaşma, yozlaşma, devletten nemalanma, ahlaki değerlerden uzaklaşma, milletin ve devletin varlıklarının, kaynaklarının yağmalanması sıradanlaştırıldı. Hepsinden öte tüm bu tahribat; yerlilik, millilik, inanç, devletin bekası ambalajında, yeni Türkiye adı altında yapıldı, yapılmaya devam ediyor. İşte bu gidişe dur demek üzere altı siyasi liderin ülkemizi demokrasiye, özgürlüklere saygılı, şeffaf-adil-hukuka dayalı bir yönetim sistemine kavuşturmak için bir araya gelmeleri, parti ve kurumsal aidiyetler dışında ilkesel bir mutabakata varmaları çok değerlidir. Ülkemizin ve yurttaşlarımızın gelecek umutlarına, aydınlık ufuklarına, çocuklarımızın mutlu, huzurlu, barış ve refah içinde bir arada yaşayacağı yarınlarına açılan kapının anahtarıdır. 4. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Rusya oturumunda Türkiye’nin ‘çekimser’ oy kullanması, iktidarın iç politikaya endeksli ve çelişkili politikalarla ne yapacağını bilmez halde olduğunu yine gösterdi. ‘AİHM ve AKBK kararlarını tanımadığını’ söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’nın Ukrayna işgalinin haksız-hukuksuz olduğunu ve reddettiklerini ifade ettikten sonra çekimser oy talimatı vermesi, siyasi ve diplomatik şaşkınlıktır! İktidarın bugüne kadar izlediği dış politikada yanlış üstüne yanlış yapmasının temel nedeni gelişmeleri analiz edememesi ve dış politikayı iç politika malzemesi yaparak siyasi nema amaçlamasıdır. Bu dengesiz, şaşkın ve ne yapacağını bilmez halin son örneği, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AKBK) Rusya ile ilgili olağanüstü toplantısında,bu ülkenin Avrupa Konseyi’nden (AK) ihracı, üyeliğinin ve oy hakkının askıya alınmasıyla ilgili kararda Türkiye temsilcisinin ‘çekimser’ oy kullanması oldu. AKBK’daki Türkiye temsilcisinin kullandığı çekimser oy, iktidarın politikalarında ve söylemlerindeki ilkesizliği ortaya koydu. Rusya’nın Ukrayna işgaliyle ilgili yapılan resmî açıklamalarda ‘savaş’ yerine ‘askeri operasyon’ ifadesinin kullanılması yanında, bu harekatın uluslararası hukuka aykırı, kabul edilemez olduğu ve reddedildiği gerek Dışişleri gerekse Cumhurbaşkanı tarafından ifade edildi. CB Erdoğan, kısa süre önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Osman Kavala hakkındaki beraat, tutukluluğun sonlandırılması ve tahliye kararlarının Türk mahkemeleri tarafından uygulanmaması üzerine Türkiye hakkında ‘ihlal süreci’ başlatma kararı alınmasına sert tepki göstermişti. İhlal süreci oylamasında 47 üyeli AKBK’da üçte ikiyi aşan çoğunluk ülkeler Türkiye aleyhine oy kullandı.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

9 İhlal süreci kararı üzerine, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelere ve anayasadaki hükümlere rağmen Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan, AKBK ve AİHM kararlarını tanımadıklarını, Avrupa Konseyi’nin siyasi karar aldığını ve herkesin Türk yargısının kararlarına saygılı olması gerektiğini söylemişti. ✓ Şimdi ise bir yandan Rusya’nın Ukrayna ile ilgili operasyonlarının ve işgalin hukuksuzluğunu ileri süren, reddettiğini söyleyen CB Erdoğan, AKBK’daki oylamada çekimser oy talimatı veriyor. AİHM kararlarını tanıyan sözleşmeyi imzalayan ve bunu anayasa hükmü haline getiren Türkiye, şimdi bu imzasını unutup AİHM kararlarını uygulamaz iken, Dışişleri Bakanı Montrö Sözleşmesi konusundaki süreçlere ilişkin olarak Türkiye’nin imzaladığı tüm uluslararası anlaşmalara bağlı olduğunu ve kesinlikle uyduğunu söylüyor. AİHM ve AKBK’nın yargıyla ilgili kararlarını siyasi hesaplarla tanımayan, Türkiye’yi yargının siyasallaştığı bir görüntüye sokmaktan çekinmeyen CB Erdoğan ve iktidar, Rusya konusunda kabul ya da ret oyu kullanarak net tavır takınma ya da Azerbaycan, Sırbistan gibi oylamaya katılmama yönünde davranacağına, hem tanımadığını söylediği AKBK toplantısına katılıyor hem de ‘tavırsız’ kalarak çekimser oy kullanıyor! 5. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, küresel para, döviz, enerji, emtia, gıda piyasalarında sert değişimleri tetikledi. Petrolün varil fiyatı 90 dolardan 105 dolara tırmandı. Buğday fiyatları 352 dolar/ton ile 2008’den bu yana en üst düzeye çıktı. Bu gelişmelerin ülke ekonomisini olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır. İktidarın yeni ekonomik modeli tamamıyla geçersiz hale geldi! Rusya-Ukrayna arasındaki gerginliğin sıcak çatışmaya ve askeri müdahaleye dönüşmesi küresel enerji piyasalarını derinden sarstı. Rusya Devlet Başkanı Putin, gaz tedarikini normal şekilde sürdürmek istediklerini vurgulamasına karşılık Almanya’nın Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattını askıya alması, ABD ve AB’nin Gazprom başta olmak üzere Rusya’nın önde gelen enerji şirketlerini yaptırım kapsamına dahil etmesi önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak gelişmelere göre Rusya’dan karşı hamlelerin gelmesine neden olabilir. AB ekonomisinin lokomotifi Almanya yüzde 55 düzeyinde Rus gazına bağımlı. Doğu Avrupa ülkeleri, İtalya, Fransa için de benzer bağımlılıklar söz konusu. Rusya gaz tedarikini kesme yoluna giderse küresel enerji krizinin boyutları kontrol dışına çıkabilir. ABD öteden beri Kuzey Akım 2 botu hattının durdurulması için Almanya ve AB’ye baskı yapıyordu. ABD’nin kaya gazı ve sıvılaştırılmış doğalgazının (LNG) Avrupa’ya pazarlanmasını hedefliyordu.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

10 O yüzden Ukrayna-Rusya savaşının tahrik edilmesinde ve gerilimin tırmandırılmasında ABD ve İngiltere en baştan itibaren aktif rol üstlendiler. Kuzey Akım 2 ile ilgili gelinen aşama, ABD’nin bu hedefleriyle tam olarak uyumlu ve amaçladığı süreçle örtüşüyor. Rusya’nın en büyük enerji pazarı olan Avrupa’da gerilemesinin yaratacağı sonuçlar kısa sürede AB ekonomilerini sert biçimde olumsuz etkileyecektir. Putin bu aşamaları önceden öngördüğü ve Ukrayna’ya operasyonu çok önceden planladığı için, Pekin Olimpiyatları Açılışı için şubat başında gittiği Çin’de bu ülke ile 30 yıl süreli petrol ve doğalgaz tedarik anlaşması imzaladı. Bir anlamda Avrupa’da yaşanabilecek olası kayıpları önceden göze alan Putin, alternatifini garantiye alarak Çin pazarını uzun vadeli Rus doğalgazı ve petrolünün pazarına dönüştürdü. Rusya-Ukrayna savaşının küresel enerji piyasalarında yarattığı sarsıntıdan en fazla ve en ağır şekilde etkilenecek ülkelerin başında Türkiye geliyor. Enerji ihtiyacı açısından yüzde 99 dışa bağımlı konumdaki Türkiye gerek petrol ithalatı gerekse doğalgaz tedariki açısından dışa bağımlı. Doğalgaz tedarikinin yüzde 55’ini Rusya’dan sağlıyor. İran, Azerbaycan gibi ülkelerden gelen doğalgazın yanı sıra Cezayir ve Nijerya’dan LNG ithalatıyla enerji tedariki çeşitlendirilmeye çalışılsa da tek başına Rusya’ya olan bağımlılık enerji güvenliği ve kesintisiz tedarik açısından şu anda ciddi risk olarak önümüzde duruyor. Gerilimin sıcak çatışmaya dönüşmesiyle birlikte petrol piyasalarında ham petrolün varili 90-95 dolar seviyesinden 105 dolara çıktı. Daha da yükselmesi söz konusu. Doğalgaz fiyatları da küresel piyasalarda yüzde 31’e varan artışlar sergiliyor. AB yaptırımları üzerine açıklamada bulunan Rusya Güvenlik Konseyi Başkanı Dmitriy Medvedev, ‘Avrupa doğalgazı 2000 dolardan almaya hazır olsun’ dedi. ✓ 2022-2024 Orta Vadeli Program’da (OVP) ve 2022 yılı bütçesinde yapılan hesaplamalarda ortalama dolar/TL kuru 9,27, petrolün varil fiyatı 68,3 dolar olarak öngörülmüştü. Bu yılın ilk enflasyon raporunu açıklayan Merkez Bankası, 2022 yılı için ham petrolün ortalama varil fiyatını 80,4 dolar olarak yeniledi. Şu anda petrol fiyatları programdaki revize tutarın 25 dolar üzerinde ve yükselmeye devam ediyor. Bu tablo, iktidarın ekonomi programındaki cari fazla hedefini boşa çıkarttığı gibi maliyet artışlarıyla birlikte enflasyonu da tırmandıracaktır. Dünya hububat ve emtia borsalarında buğday başta olmak üzere mısır, soya, pirinç vb. fiyatları zirveye çıktı. Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya’dan en büyük ithalatçısı olduğu buğdayın tonu 352 dolar (5104 TL) ile 2008’den bu yana 14 yılın en yüksek düzeyine tırmandı.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 27 ŞUBAT 2022

11 TÜİK verileriyle 2021 yılında 3,8 milyar dolarlık buğday ithal eden Türkiye bu ithalatın yüzde 58’ini Rusya’dan yüzde 22’sini Ukrayna’dan yaptı. Bu iki ülkenin buğday ithalatımızdaki payı yüzde 80! Aynı zamanda ana girdisi doğalgaz olan gübre fiyatları,şu anda bile yüzde 150-250 arasında olağanüstü düzeyde artmışken, ikinci bir artış dalgasıyla gübre fiyatları tarımsal üretimi, maliyetleri ve girdileri olağanüstü boyutlara taşıyacak. İktidarın yeni model diye ortaya attığı ekonomik adımlarda devreye sokulan tüm adımlar; döviz gelirlerini artırmak, cari fazla vermek, kurları düşürmek, liralaşmak üzerine kurgulanmıştı. Anlaşılan CB Erdoğan, Türkiye Ekonomi Modelini ve hedeflerini ilan ederken, hemen her ay telefonla görüştüğü, arabuluculuk önerdiği Ukrayna-Rusya krizinde, Putin’i hesaba katmadı! ✓ İktidar Türkiye’nin kayıplarını asgari düzeyde tutmak için temkinli, tarafsız bir tutum sergilemeli. ABD, NATO ve AB’nin yaptırımlarına Türkiye’nin de katılması, faturayı daha da ağırlaştırabilir. Rusya ile iplerin kopması ya da gerilmesi sadece enerji ithalatı değil ülke ekonomisi için çok hayati alanlarda geniş çaplı olumsuzluklara yol açabilir. Rusya karşı yaptırımlarla misillemeye yönelirse her alanda çok ciddi kayıplar söz konusu olabilir. S-400’lerden, Akkuyu Nükleer Santrali’ne, sebze-meyve ihracından, müteahhitlik hizmetleri ve turizme kadar Rusya ile olan bağlantılar göz önünde tutularak hareket edilmesi, ülke yararınadır. 6. Rusya-Ukrayna savaşı dövizde faiz ve kur farkı garantili, altında fiyat garantili hesaplarla ekonominin temellerine mayın döşendiğini açığa çıkarttı. Sistemin tıkanacağı görülünce, KKM hesaplarının 31 Aralık’ta sona ermesi kararlaştırıldı! Bu ekonomik intihardan derhal vazgeçilmeli dövizde, altında, TL’de KKM uygulaması durdurulmalıdır. Kurdaki ve altın fiyatlarındaki her 1 liralık artış, hazine ve Merkez Bankası’na yüz milyarlarca liralık ödeme yükü getiriyor! Rusya’nın Ukrayna’ya askeri operasyonuyla, döviz piyasaları yukarı yönlü hareketlendi. Hemen tüm dünyada borsalar çöktü, hisseler değer kaybetti ancak dolar ve altın yükseldi. Harekâtın ertesi günü CB Erdoğan imzasıyla Resmî Gazetede yayınlanan kararla geçen yıl 21 Aralık’ta uygulamaya konulan Kur Korumalı Vadeli TL Mevduat Hesabı’nın (KKM) 31 Aralık 2022’de sona ermesi kararlaştırıldı. Hazine ve Maliye Bakanlığı TL’ye güven çağrısı yaptı. Ekonomik gerçekliğe aykırı zoraki faiz indirimleriyle, eylül ayından itibaren fitili ateşlenen kur artışları, enflasyonu körükledi. Dört ayda dolar/TL kuru 8,50’den 18,50’ye Euro 9 TL’den 20 TL’ye yükseldi. 17 Aralık’taki Para Politikası Kurulu’nda (PPK) yine faiz indirimi yapılınca kurların kontrolden çıkması üzerine 20 Aralık’ta CB Erdoğan KKM sistemine geçildiğini açıkladı.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

12 21 Aralık’tan itibaren Merkez Bankası Tebliği ve Hazine açıklamasıyla en az 3 ay olmak kaydıyla 6,9,12 ay vadeli KKM hesabı açtıranlara faiz ve kur farkı garantisi verildi. TL mevduatını KKM’ye çevirenlere ödemelerin hazine tarafından, döviz hesabından KKM’ye geçenlere ise faiz ve fark ödemelerinin Merkez Bankası’nca yapılacağı duyuruldu. Bu uygulamanın çok riskli ve tehlikeli bir adım olduğunu, TL’yi güçlendirme ve liralaşma hedeflenirken aksine tüm hesapların ve ekonominin dövize endeksli hale getirildiğini hep vurguladım. Hazinenin dövizin yükselmesiyle oluşacak kur farkı yükünün altından kalkamayacağını, 2022 bütçesinde böyle bir ödenek olmadığını, MB’nin para basmak zorunda kalacağını ifade ettim.Ayrıca dövizi, altını ve bankada yüklü parası olanlara getirilen bu garantilerin, sağlanan kazanç olanaklarının anayasaya aykırı, adaletsiz-eşitsiz bir sistem olduğunu, küçük bir grubun vergisizstopajsız kâr ve kazançlarının 84 milyonun vergileriyle ve halkın sırtından ödeneceğini dile getirdim. Tıpkı, dövize endeksli köprülerden, otoyollardan hiç geçmeyenlerin de bu garantileri ödemek zorunda olması gibi, bankada parası, hesabı bile olmayanlara böyle haksız-adaletsiz-eşitsiz bir yük bindirildi. İktidar tüm uyarılara rağmen önce sadece yurtiçi yerleşik gerçek kişilere getirilen KKM kazanç imkânını, faiz+kur farkı garantisinin kapsamını genişletti. Yurt dışındaki Türk sahipli ya da ortaklı şirketlere kadar bu garantiler yaygınlaştırıldı. Şirketlere kurumlar vergisi muafiyetleri, hesap sahiplerine stopaj istisnaları tanındı. Şimdi yastık altındaki altınları çekmek için benzer bir uygulama; altınını, ziynetini getirenlere faiz, fiyat ve fiziki altın garantisiyle, devreye sokuluyor. Rusya-Ukrayna savaşıyla tüm piyasalar altüst olup, döviz kurları ve altın fiyatları artışa geçince iktidarın paniklediği,CB Erdoğan’ın alelacele yayınladığı kararla açığa çıktı. KKM uygulamasının yılsonunda sonlanması kararlaştırıldı. Artan kur farkı ve altın hesaplarında oluşacak fiyat farkı garantisinden gelecek yük iktidarı korkuttu. Ancak açılan KKM hesapları içinde 6-9-12 ay vadeliler de olduğu için uygulamayı hemen kaldırma imkânını yitirdiler ve 31 Aralık’ta bitirme çözümünü buldular. Rusya’nın Ukrayna’ya girmesiyle dolar/TL kuru bir günde 1-1,5 TL artışla 14,50’nin üzerine çıktı. Euro/TL 16’yı aştı. Bu hesaplar için verilen kur garantileri bilindiği gibi MB tebliği uyarınca hesabın açıldığı tarihte MB’nin gün içinde ilan ettiği döviz kurları üzerinden veriliyor. İktidar 21 Aralık’tan bu yana arka kapı yöntemleri ve dolaylı müdahalelerle dolar/TL kurunu 13-13,50 TL’de örtülü şekilde sabitlemişti. Hazine ve Maliye Bakanı Londra’da bankacılarla buluşmasında ‘faizlerin ve kurların artmayacağı’ güvencesini verdi. Şimdi gelinen noktada BDDK’nın günlük olarak açıkladığı KKM tutarı en son 14 Şubat’a ait ve toplamı 368 milyar 946 milyon TL.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

13 An itibarıyla KKM tutarının 400 milyarı aştığı (güncel kurdan 30 milyar dolar) kaydediliyor. Son birkaç günde kurdaki 1-1,5 liralık yükseliş bile hazine ve MB’nin ödeyeceği kur farkını yüz milyarlarca lira artırdı. KKM hesapları için şimdiden yüzde 17 faiz ve en az yüzde 15 düzeyinde kur farkı garantisi oluştu. Yükseliş sürerse daha da artacak ve altından kalkılamaz bir yük, hazine ve MB üzerinde oluşacak. Şayet bu garantiler TL üzerinden verilseydi, MB banknot matbaasını kesintisiz çalıştırarak enflasyonu üç haneye çıkartma pahasına ödemeleri yapabilirdi. Oysa bilindiği gibi verilen kur farkı garantileri tüm döviz türlerini kapsıyor. KKM hesapları 500-600 milyara yükselse ve döviz kurlarındaki artış oluşan riskler nedeniyle tırmanışına devam etse, örneğin 20 Aralıktaki gibi dolar/TL kuru 18,50’ye yükselip 5 lira birden artarsa, bu hesaplara ödenecek kur farkı 250-300 milyar TL’ye varacak. 2022 bütçesinde böyle bir ödenek yok. Bu yılın bütçe açığı hedefi 278 milyar 374 milyon TL! Artan risklerle hazine ve MB üzerine binecek kur farkı ödeme yükümlülüğü yıllık bütçe açığı hedefini de aşacak ve açık ikiye katlanacak. Sadece Rusya-Ukrayna savaşı değil, ABD Merkez Bankası’nın mart ayından itibaren başlayacağını duyurduğu faiz artışları da doları yükseltecek gerek dış piyasalarda gerekse içeride kurları yukarı çekecek! Hazineyi batıracak KKM uygulaması yürürlükten kaldırılmalıdır! 7. Türkiye ekonomisinin ‘LİRALAŞTIRMA’ adı altında dövizleştirilmesi ve dolarize edilmesi sonucunda, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilen 2018 yılında 893 milyar lira olan toplam kamu borç stoku, 21 Şubat’ta açıklanan 2022 Ocak ayı verileriyle 2 trilyon 844 milyar liraya yükseldi! 2001 krizinden bu yana hazinenin terk ettiği yurtiçinden döviz cinsinden borçlanma uygulaması Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne (CHS) geçiş sonrası eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak yönetiminde yeniden uygulamaya konuldu. Bu sayede ülke hazinesi kendi yurttaşına dolar-euro cinsinden borçlanırken kamu borç stoku içindeki döviz borçlarının payında ciddi patlama yaşandı. Türkiye’nin uluslararası risk puanı yükseldi! ✓ 2018 yılında 893 milyar lira olan toplam kamu borç stoku, 2022 Ocak ayında 2 trilyon 844 milyar liraya yükseldi. ✓ Dört yılda yaklaşık üçe katlanan kamu borç stokunda en çarpıcı olan nokta, bu tutarın 1 trilyon 895 milyar liralık kısmının, yaklaşık yüzde 67’sinin döviz borçlarından oluşması! ✓ Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı verilerine göre 2021 sonu itibarıyla Kamu-Özel İş birliği projelerine verilen ve 2045’e kadar uzayan döviz garantili ödemelerin tutarı 153 milyar dolar.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

14 Bütün bunların üzerine yurtiçinde TL tasarrufları da dahil olmak üzere Kur Korumalı Vadeli TL Mevduat (KKM) hesaplarına verilen döviz endeksi kur farkı garantileri hızla ülkenin ve ekonominin geleceği adına çok daha büyük bir tehdide dönüşmektedir. ✓ 14 Şubat’a ait KKM tutarı toplamı, 368 milyar 946 milyon TL. ✓ Bu tablo, Türkiye’nin uluslararası risk puanını (CDS) bir günde 528’den 622’ye yükseltti. İktidar dışarıdan para bulamayınca; içeriden kaynak yaratma yoluna giderek dövizi, TL’si, altını, ziyneti olan servet sahibi dar bir kesim için tamamıyla risksiz; faizi, kur farkı, altının fiyatı döviz üzerinden garantili, yükün hazineye ve dolaylı şekilde halkın sırtına yüklendiği, dünyada örneği olmayan bir finansal model, paradöviz-altın piyasası yarattı. İktidarın ve basiretsiz ekonomi yönetiminin içeride her şeyi kontrolü altında tutacağını, faizi, dövizi kontrol edeceğini düşünerek kurguladığı, tüm riskleri hazineye ve millete yıkan bu model, şimdi kendi kontrolü dışındaki dış gelişmelerle çöküş sürecine girdi. Ülke ekonomisinin ve halkın olağanüstü yükler ve maliyetlerle karşı karşıya kalma ihtimali yükseliyor. Döviz ağırlıklı Kamu Borç Stoku endişe veriyor! 8. İktidarın uyguladığı politikalar toplumsal ve sosyal huzurun ardından ekonomik huzuru da yok etti. BDDK’nın kredi borçlarının yasal takibe intikal süresini 180 güne çıkartma uygulamasının eylül sonunda dolmasıyla, bireysel kredi kartı veya kredi borcundan dolayı icra, haciz, yasal takibe düşenlerin sayısı üç ayda patladı. 2021 sonu itibarıyla kredi ve kart borcunu ödeyemeyip takibe düşenlerin sayısı 2 milyona, takibe alınanların sayısı 34 milyara yaklaştı! Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) COVID 19 salgını nedeniyle kredi borç ve taksit ödemelerine yönelik ertelemelerin yanı sıra, kredi borçlarının yasal takibe intikal süresini 90 günden 180 güne çıkartmasına ilişkin kararının süresi 6’şar aylık uzatmaların ardından geçen yıl 30 Eylül’de doldu. BDDK kararın süresini yeniden uzatmadı. ✓ O dönemde takibe intikal süresinin uzatılmasının batık kredileri ve kredi borçlarının gizlenmesine olanak sağladığını, uygulama sona erdiğinde kredi borcundan dolayı yasal takip, icra, hacizlerde patlama yaşanacağını öngörmüştüm. Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi’nin geçen hafta duyurduğu 2021 yılsonu veriler bu öngörümü acı bir şekilde teyit etti.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

15 Rakamlara bakıldığında 2020 yılında kredi ve kredi kartı borcu nedeniyle yasal takibe düşen toplam kişi sayısı 690 bin iken 2021 sonu itibarıyla bu sayı 1 milyon 14 bin kişi artarak 1 milyon 704 bin kişiye yükseldi. ✓ Bir yılda kredi ve kredi kartı borcu nedeniyle yasal takibe düşen kişi sayısında yüzde 147 artış yaşandı. Sadece Bireysel Kredi Kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı 2020’de 397 bin kişiyken 2021 sonu itibarıyla bu sayı geçen neredeyse ikiye katlanarak 732 bin kişiye çıktı. ✓ Bir yılda kredi kartı borcu nedeniyle yasal takibe düşen kişi sayısında yüzde 84,3 artış yaşandı. Sadece Bireysel Kredi borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı ise 2020’de 434 bin kişiyken 2021 yılında 1 milyon 354 bin kişi oldu. ✓ Bir yılda bireysel kredi borcu nedeniyle yasal takibe düşen kişi sayısında yüzde 211,9 artış yaşandı. BDDK uygulamasının sona erdiği 30 Eylül’den itibaren yasal takibe düşenler katlanarak artmaya başlamış görünüyor. Bir başka vahim durum ise bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödememiş olan ve borcu halen devam ettiği için her an yasal takibe düşecek kişi sayısının geçen yılsonunda 4 milyon 121 bin 998 kişiye yükselmiş olması. Bu sayı 2020 sonunda 3 milyon 471 bin 494 kişiydi. ✓ İktidar kamu borç stokunu 3,5 yılda üçe katlayarak devletin hazinesini borç bataklığına sürüklediği gibi, salgın süresince uyguladığı politikalarla halkı, ihtiyaç sahiplerini, işyeri kapananları, parasal nakdi destek yerine sürekli şekilde kredi ve borçlanmaya yönlendirerek toplumu da borç batağına sürüklemiş. 85 milyonluk ülkede 18 yaş ve altındaki 23 milyonluk nüfus düşüldüğünde geriye kalan her 35 kişiden biri yasal takibe düşmüş. Maaşına, varsa bankadaki parasına, aracına, evine haciz-icra gelmiş. Hesabı bloke edilmiş ve her gün fahiş faiz işliyor. TBB-Risk Merkezi verileriyle; iktidarın ülkede adaletsizlik, yoksulluk, işsizlik, geleceksizlik yanında uyguladığı ekonomi politikalarıyla toplumun ‘ekonomik huzurunu’ da yok ettiği, apaçık görülüyor. İktidar, bir yandan bu yanlışlıklar ve hesapsızlıkların sonucunda ülkenin uluslararası risk puanını dünyada zirveye çıkartırken; diğer yandan da içeride borca batırdığı, yüksek enflasyonla gelirini eriterek ödeme gücünü yok ettiği milyonlarca kişiyi bankaların ‘riskli’ diye damgalayıp, ‘kara listeye’ almasına zemin yaratıyor!

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

16 9. Güneyimizde Suriye’de 11 yıldır devam eden savaşın ağır insani ve ekonomik faturasını üstlenmek zorunda kalan Türkiye, şimdi de kuzeydeki sıcak savaşla (Ukrayna-Rusya) milyarlarca dolarlık ek bir bedel ödeme riskiyle karşı karşıya kaldı. Bu süreç, 35 milyar doları aşkın gelir hedeflenen 2022 TURİZM sezonuna ve yurt dışı müteahhitlik hizmetlerine ağır hasar verebilir! Rusya’nın Ukrayna’ya düzenlediği askeri harekatın giderek topyekûn işgale dönüşmesi ihtimali gözlenirken, Türkiye açısından kayıp faturasının kabarması olasılığı da artıyor. Özellikle ekonominin en büyük gereksinimi olan döviz gelirlerinin artırılması açısından ihracatın dışında en kritik döviz geliri kalemlerini oluşturan turizm ve yurt dışı müteahhitlik hizmetleri kuzeyimizdeki savaştan en sert ve olumsuz etkilenecek sektörlerin başında yer alıyor. 2019 yılında 34,5 milyar dolar turizm geliri ile rekor kırılmasına karşılık COVID19 salgını dünyada ve Türkiye’de turizme ağır hasar verdi. Seyahat yasakları, kısıtlamalar 2020 ve 2021’de sert gerilemeye yol açarken, geçen yıl özellikle Ukrayna ve Rus turistler AB’nin uzun süreli seyahat yasaklarına karşın Türkiye turizmini ayakta tuttu. Bu yıl ise gerek aşı kampanyaları gerekse salgının etkisinin azalmasına paralel olarak turizmde çok büyük beklentiler oluşmuştu. Daha önce de yer verdiğim gibi sadece Rusya’dan yapılan erken rezervasyonların yüzde 70’i Türkiye turları idi. 2019’da Rusya’dan 7 milyon, Ukrayna’dan yaklaşık 2 milyon turist ağırlayan Türkiye, geçen yıl sezonun açılmasıyla birlikte yine Rusya’dan 4,5 milyon Ukrayna’dan da 2 milyona yakın turist ağırladı. Türkiye’ye gelen turist sayısı ve elde edilen turizm gelirinde Rusya birinci, Ukrayna üçüncü sıradaydı. 2019’daki 34,5 milyar dolarlık turizm gelirinde Rus turistlerin payı 5,5, Ukraynalı turistlerin payı 2,4 milyar olmak üzere toplam 7,9 milyar dolar idi. 2022 Yılı Turizm Geliri Hedefi OVP’de 25 milyar dolar olmasına karşılık şu ana kadar yapılan rezervasyonlarla turizm gelirinin 35 milyar doların üzerine çıkacağı, turist sayısının 45 milyonu aşacağı beklentisi oluşmuştu. 23 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’ya askerî harekât başlatmasıyla turizmdeki hedefler ve beklentiler çöktü. Geçen hafta itibarıyla Rusya’dan rezervasyonlar kesilirken, Ukrayna’da ise tamamıyla durdu. Harekât sonrası Ruble’de sert değer kayıpları yaşanması bir anda Rus turistler açısından pahalı tatil ihtimalini artırdı. Ukrayna hava sahası tüm uçuşlara ve uluslararası seyahatlere kapandı. Ukrayna’dan Avrupa ülkelerine yoğun mülteci akını başladı, milyonlarca kişi Polonya, Macaristan, Avusturya’ya geçmek için yollara düştü. Harekatın kısa sürede sonlanmaması, tablonun normale dönmemesi durumunda şimdiden en az 6-7 milyon turist kaybı yaşanması söz konusu. AB ülkelerinin güvenlik kaygısıyla yeni kısıtlamalara gitmeleri bu kayıp turist sayısını daha da artırabilir.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

17 İktidarın yeni ekonomi modeli TEM’de en kritik unsur döviz kazandırıcı kalemlerde gelir artışı ve bu yolla kurların dengelenmesi, rezervlerin güçlendirilmesi, TL’nin değerlenmesi, cari fazla verilmesi idi. Ocak ayında 10,5 milyar dolar dış ticaret açığı verilmesi cari fazla umutlarını zayıflattı. Rusya-Ukrayna savaşı sonrası enerji fiyatlarındaki artışlar ikinci olumsuz yansıma oldu. Şimdi turizm ve yurt dışı müteahhitlik hizmetleri gibi en hayati iki döviz geliri kalemi de risk altına girdi. Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) üyelerinin Rusya’da üstlendiği 150 projenin parasal tutarı 22 milyar dolar. Son dönemde Ukrayna’da ivme kazanan altyapı, ulaşım, otoyol, konut projelerindeki Türk müteahhitlerinin yürüttüğü yeni projelerin tutarı yaklaşık 3 milyar dolar. Rusya yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde ilk sırada. Savaş nedeniyle Ukrayna ekonomisinin çökmesi, bombardımanlarda havaalanları, otoyollar, altyapının tahrip olmasıyla Türk müteahhitlerine yansıyabilecek 3 milyar dolarlık riskin yanı sıra Rusya’nın da ABD-AB-İngiltere yaptırımlarıyla harcamalarda ve ödemelerde kısıntıya gitmesi durumunda bu ülkede de 22 milyar dolarlık bir alacak riskinin doğması ihtimali söz konusu. Turizmdeki muhtemel turist ve gelir kayıplarıyla birlikte kuzeyimizdeki savaşın Türkiye ekonomisine negatif yansıması on milyarlarca dolara ulaşabilir. İktidarın oluşabilecek hasarı en asgari düzeyde atlatabilmek için kapsamlı bir plan-program ya da önlem paketini devreye sokması elzemdir. 10. İktidarın ekonomi politikalarına güvensizlik derinleşti. Şubat ayında Ekonomik Güven Endeksi, yüzde 2,6 gerileyerek 98,2 oldu. Ocak’ta yapılan fahiş zamların etkisi, ekonomi politikalarında her gün yeni bir değişikliğe gidilmesi, KDV indirim kararında yapılan yanlışlıklar ve kararların tekrar değiştirilmesi vb. belirsizlikler Sektörel Güven Endekslerini negatif yönde etkiledi! Güven endekslerinin çatısı konumundaki Ekonomik Güven Endeksi’nin (EGE) 100 puanın altına inerek güvensizlik seviyesine gerilemesi, diğer tüm güven endekslerinin şubatta ciddi düşüşler sergilemesinden kaynaklandı. EGE’yi oluşturan diğer güven endekslerinde bir önceki aya göre şubatta yaşanan gelişmelere bakıldığında; ✓ TÜGE yüzde 2,8 oranında azalarak 71,2 değerine indi ✓ Reel Kesim Güven Endeksi yüzde 1,8 oranında azalarak 109,9’a düştü ✓ Hizmet sektörü güven endeksi yüzde 1,2 oranında azalarak 118,7 oldu ✓ Perakende ticaret sektörü güven endeksi yüzde 3,8 oranında azalarak 119,8 değerine geriledi ✓ İnşaat sektörü güven endeksi yüzde 3,3 oranında azalarak 82,7 düzeyine düştü.

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022

18 Tüm güven endekslerinin birden ciddi düşüşler gösterdiği şubat ayı araştırmaları Rusya-Ukrayna savaşı başlamadan önce derlenen verilerden oluşuyor. Dolayısıyla mart ayı güven endekslerinde Türkiye’ye de olumsuz yansımaları kaçınılmaz bu sıcak sürecin etkileri daha da belirgin görülecek. Bireylerin, hanelerin ekonomik durumunu, beklentilerini yansıtan TÜGE’nin alt endekslerindeki tablodaki kötüleşme ve karamsarlık geleceğe dönük kaygıların yükseldiğini gösteriyor. TÜİK’in güven endekslerindeki bu durum bizzat iktidarın oturup düşünmesini, ülkeyi, toplumu, aileleri, bireyleri, sektörleri hangi noktaya getirdiğini görüp, politikalarını acilen gözden geçirmesini gerektiriyor. 11. Tarımsal girdi fiyatlarındaki enflasyon artışına yönelik açıklanan veriler, yaz aylarında da pek çok mevsim ürününün fiyatının çift haneli olacağını, ceza ve tehditlerle fiyat düşürme politikasının tutmayacağını gösterdi. Henüz elektrik, doğalgaz, akaryakıt zamlarının yansımadığı Tarım-Girdi Fiyatları Endeksi, yıllık yüzde 45,61’e yükseldi! 2021 Aralık ayı Tarım-Girdi Fiyatları Endeksinde (Tarım-GFE) aylık enflasyon yüzde 9,82, yıllık enflasyon yüzde 45,61 olurken, iki ay geriden gelen bu veriler, ocak ayı başında yürürlüğe konulan yüzde 25 doğalgaz, yüzde 127 elektrik zamlarını, akaryakıta, mazota, suya yapılan yüksek oranlı artışları içermiyor. KDV indiriminin sadece nihai ürünleri ve raflardaki gıda etiketlerini kapsaması dikkate alındığında Ocak ve şubat ayı Tarım-GFE enflasyonunun katlanarak yükseleceğini öngörmekteyim. Açıklanan rakamlara göre, ana gruplarda bir önceki aya göre tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksindeki enflasyon artışı aylık yüzde 7,30, tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksinde yüzde 10,19 olurken yıllık bazda tarımsal yatırıma katkı sağlayan mal ve hizmet endeksi fiyat artışı yüzde 31,91, tarımda kullanılan mal ve hizmet endeksindeki fiyat artışı ise yüzde 47,85 oranında gerçekleşti. Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar yüzde 16,22 ile malzemeler ve yüzde 16,98 ile veteriner harcamaları olurken, gübre ve toprak takviye ürünlerindeki yıllık fiyat artışı yüzde 152 düzeyinde hesaplandı. Tohum ve dikim materyallerinde aylık yüzde 0,90 artış yaşandı. Ayrıca tarımsal makine bakım onarım harcamalarında fiyatlar aylık yüzde 19,27, gübre ve toprak takviye ürünlerinde yüzde 18,20 düzeyinde gerçekleşti. ✓ Özellikle gübredeki aylık fiyat artışının Tarım-GFE’deki aylık artışın iki katı olması, üreticinin gübre, zirai ilaç vb. temel girdilere erişiminin ne kadar güçleştiğini ortaya koyuyor!

ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU |

27 ŞUBAT 2022 19

Tarımsal girdi fiyatlarındaki yüzde 45,61 oranındaki artışın aralık ayına ait olduğu göz önünde tutulduğunda halen ‘fahiş’ olarak nitelendirilen sebze-meyve ve diğer gıda fiyatlarının daha da fahiş hale geleceğini, yaz aylarında sezon sebzeleri ve meyvelerinin bile bu girdi enflasyon artışlarıyla çift haneli olacağını şimdiden söylemek olanaklı. Öncelikle girdi maliyetlerini aşağı çekecek adımlar atılmadığı, önlemler alınmadığı müddetçe raflardaki fiyat artışlarının önüne sadece pansuman tedbirlerle, sınırlı KDV indirimleriyle geçilemez. Ukrayna savaşı şimdi başta gübre olmak üzere hem girdi maliyetlerini hem de ithal edilen pek çok üründe fiyatları daha da yükseltecek. Yaşanan gerçekler, tarımsal-hayvansal üretimde kendi kendine yeterliliğin, stratejik ve hayati bir kalem olan gıda üretiminin her ne pahasına olursa desteklenmesi, teşvik edilmesi, üreticinin korunmasının gerekliliğini somut şekilde bir kez daha gösteriyor. ✓ TÜİK verileriyle en temel tarımsal girdi olan gübredeki yıllık fiyat artışının yüzde 152’ye ulaşmış olması bile asıl KDV-ÖTV indiriminin, destekleme ödemesinin kime ve hangi kalemlere yapılması gerektiğini işaret ediyor! Aralık ayında resmi verilerle yüzde 152 artan gübre fiyatları şu anda yüzde 250’nin de üzerinde. Bazı ithal gübrelerde yüzde 300’ü aşan fiyat artışları söz konusu. Daha önce de vurguladığım gibi ana hammaddesi doğalgaz olan gübre üretiminde doğalgazda yaşanan küresel ve yerel fiyat artışları üretim maliyetlerini kat kat yukarı çekerken Ukrayna-Rusya savaşıyla birlikte bu artışların tümüyle kontrolden çıkması ihtimali yükseldi. ✓ Bir an evvel 2022 bütçesindeki tarımsal destek ödenekleri daha acil olmayan başka ödenek kalemlerinden ve KÖİ garanti ödemelerine ayrılan kaynaklardan yapılacak aktarmalarla en az 100 milyar TL’ye çıkartılmalı, üreticiye süratle gübre, mazot, tohum, ilaç vb. kalemlerde nakdi ödeme programları başlatılmalıdır. Ocak ayı Tarım-ÜFE enflasyonunun yıllık yüzde 52 düzeyine varması, aralık ayına ait yüzde 45,61 oranındaki Tarım-GFE artışının ötesinde ocak-şubat artışlarının üretici fiyatlarına tam yansımadığını gösteriyor. Bu durumda gerek yüzde 100’e yaklaşan yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) gerekse TarımÜFE’deki artışlar güncel etiketlere, perakende fiyatlara yansıdığında hem enflasyonun hem de mevcut fiyatların çok daha yukarılara çıktığı görülecek!

Editör: TE Bilisim