Hayat

                Ne çok şey yaşadık… Pandemi, deprem, sel felaketleri… Yüz yılda bir yaşanan felaketlere şimdiki zaman insanları olarak biz denk geldik, kısacık ömürlerimizde.

                İnsanların yüzlerine bakıyorum dışarıda; yürürken, alış-veriş yaparken, araba kullanırken. Ne çok kırık ne çok yorgunluk var hepimizde. Mücadeleyi bırakmıyor neredeyse  kimse çünkü hayat güzel, hayat bize sunulmuş bir hediye…

                Ekonomik zorluklar, toplumsal çöküş… En yakınlarımızı bile tanıyamıyoruz artık. ‘Hayat, sonunda hepimizin öleceği bir oyundur’ diyordu geçenlerde okuduğum bir yazıda. Mutlu olabilmek için onca çaba sarf ediyoruz ya biliyor muyuz ki asıl mutluluk o yolda, çabada.

                Kimi zaman donatılmış bir masada kimi zaman ekmek arası peynirde saklı aradığımız mutluluk. Bir çocuğun gülüşünde, bir kedinin yanımıza sokuluşunda…

                Ben bu çağın insanları olarak bizleri, kader arkadaşları gibi de görüyorum. Yine görüyorum ki gülümsemeyi unutmuşuz. Sonsuz yargılar, kötü niyetler, kıskançlıklar, mücadeleler, beklentiler… Buralarda kaybolmuşuz.

                Şimdi ben bu yazıyı yazarken, sen de okurken sevgili okuyucu; bir kez daha idrak edelim; hayat bize verilmiş bir armağan, hayat kısa, hayat her şeye rağmen güzel sadece kafamızı kaldırıp gökyüzüne, pencereye çarpan yağmur sesine, yeni filizlenmiş bir çiçeğe bakalım yeter.

                Affedelim, hoş görelim, her mevsim değişen bir ağacı izleyelim yeter. Orada ömrümüzü görebiliriz. Bakmayı bilsek yeter.

                Sevgiyle…